Adnan Binyazar

Su Değirmenleri Köyü

30 Aralık 2022 Cuma

Son yıllarda dünya sinemasında insan gerçeğini yansıtan konular işleneceğine, hemen her ülkede genellikle kriminal olaylarla ilgili filmler yeğleniyor. Sinemanın duraklama dönemine girdiğinin belirtisidir bu. 

Akira Kurosawa’nın 32 yıl önce çekilen “Su Değirmenleri Köyü” adlı filmi, günümüzde de hayatı fazlalıklardan arındırma, doğayı yıkıma uğratan uygulamalara karşı oluşuyla aydınlatıcı görevini yerine getiriyor. 

Yalnızca izleyenin değil, yetkin film uzmanlarının da önemsediği, yaşamın iyi kavratıldığı filmin başkişisi 103 yaşındaki adamın görüşleri filmi izleyene umut da aşılıyor. 

ÖZET 

Bir genç, değirmeni döndüren su sesleri arasında işiyle uğraşan 103 yaşındaki değirmenciye köyde elektriğin olmadığını söyleyince adam, konfor saydıklarından ona gereksinim duymadıklarını, şiirsel bir yaklaşımla da elektrik olunca geceleri gökte yıldızları göremeyeceklerini, doğal yaşamı korumak için kömür yerine kuruyan ağaçları yaktıklarını söyler. Yaşlı adam nedenler de ileri sürüyor:    

“İnsan doğanın bir parçası olduğunu unutmuş. Bilim insanları var olanı parçalayarak iyisini yapacağını sanıyor. Onlar akıllı olabilir ancak anlayamadıkları, insanları mutsuz kılan şeyleri icat edip duruyorlar. Bunu da mucize olarak görüyorlar, tapıyorlar onlara. Oysa doğa ellerinden gidiyor, sonlarını hazırladıklarının farkında değiller. İnsan için en iyi şey havadır, sudur. Bu ikisini üreten de ağaçtır, bitkilerdir. Her şey kirletiliyor. Kirli sularla, havayla temizlemeye kalkarak insanoğlunun ruhunu da kirletiyorlar...”     

ÖYKÜ İÇİNDE ÖYKÜ

Delikanlı beş altı yaşlarındaki çocukların çiçek toplayıp tümsek bir yere bıraktıklarını sorunca yaşlı adam onun öyküsüne geçer: 

“Hasta bir gezgin köprünün yanında ölmüş. Köylüler acımış, onu oraya gömmüş, mezarının üstüne yerleştirdikleri koca bir kayanın üstüne de çiçek bırakmışlar. Bir süre sonra gelenek olmuş bu. Yalnızca çocuklar değil, köylüler de çoğu nedenini bilmeden, yolları düşünce oraya çiçek bırakıyor.”  

Köyde o gün, yaşlı adamı yakından ilgilendiren bir gömme töreni vardır. Sözü, toprağa verilen 99 yaşındaki kadına getirerek başından geçen sevdayı anlatır: “İlk aşkımdı o, başkası için beni terk ederek kalbimi kırdı” der, elindeki çiçeğe daldan kopardığı bir çiçek daha iliştirerek törene katılır. 

Şöleni andıran bir törenle toprağa verilir kadın. En önde eli çiçekli çocuklar, kadınlı erkekli köy halkı, ellerinde çalgılarla coşkulu ezgilerle cenazeyi tepedeki mezarlığa taşırlar. 

FİLMİN DÜŞÜNSEL İÇERİĞİ

Film yaşlı-genç arasındaki farklı anlayışı yansıtışıyla da önemli. Neredeyse adı bile olmayan küçücük bir köyde insanca değerlerin yaşandığını vurgulaması, ölümü şamatacı bir olaya dönüştürmemesi, yaşayan gelenekleri çağdaş kılmasıyla da ayrıca değerli. Örneğin ölen kadının cenazesi neredeyse bir festival havasında geçiyor, özünde ise hep insanca değerlere yer veriliyor. 

Sinema kültürünün uzman kişileri filmi değerlendirip olayı güncelleştirirken özetle şu sonuca varıyor: 

“Su Değirmenleri Köyü” başlıklı kısa filmin sunduğu ise oldukça noktasal ve çarpıcı bir etki yaratıyor. Teknolojinin, modernleşme arzusunun, insan konforunun doğada yarattığı tahribatı eleştiren film, bugünkü doğa katliamlarını da gözden geçirmemizi sağlıyor. Bu bağlamda Türkiye’ye baktığımızda, ülkeye hizmet başlığı altında sunulan HES’ler, nükleer enerji santralları, 3. köprü ve otoyol projeleri, çılgın projeler, gözümüze çarpan yalnızca birkaç örnektir. Ne yazık ki düzelmeye yönelik bir umut da yaratmıyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kitap dünyası 8 Kasım 2024
Öğretmenden mektup 1 Kasım 2024
Okumaya geçiş 25 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları