Nil Karaibrahimgil: Hayatımızı çiftlikten masaya felsefesine göre kurmaya çalıştık

Dillerden düşmeyen şarkıları ve özgür kimliğiyle esin kaynağı olan Nil Karaibrahimgil aynı zamanda bir doğa tutkunu ve gezegen savunucu. Sırf söylemleri değil, eylemleriyle de doğaya uyumlu bir yaşam için çalışan Karaibrahimgil’den doğayla uyumlu yaşam öyküsünü dinledik.

Nil Karaibrahimgil: Hayatımızı çiftlikten masaya felsefesine göre kurmaya çalıştık
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.08.2024 - 11:00

Kurucularından olduğunuz Yuvam Dünya ile başlamak isterim. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve siz nasıl parçası olmaya karar verdiniz?

Anne olduktan sonra üzerinde yaşadığımız gezegene, onun geleceğine, dünya haline daha dikkatle ve biraz telaş ve kaygıyla bakar olduk. Arkadaşım Kıvılcım (Pınar Kocabıyık), iklim kriziyle ilgili bir dernek kurmaya, bu konudaki farkındalığı artırmaya ve elindeki imkanları dünyayı iyileştirmek için kullanmaya karar verdi. Bir gün arabada giderken yağmur yağıyordu ve ona “Uyan Anne”yi çaldım. İkimizin de gözleri doldu. Çocuklarımıza bırakacağımız dünyaya böyle davranmaya hakkımız olmadığını hissettik. Bilinçsizce ve duyarsızca üreterek ve tüketerek onlara sıcak bir çöplük bırakıyorduk. “Derneğimizin adı Yuvam Dünya olsun mu?” derken de bunu düşündüm. Herkes evini temiz tutar ama kapısının önünü, sokağını, evine gelen yolu çoğu insan umursamaz. Halbuki asıl evimiz bu gezegen, asıl yuvamız dünya. Ona ev titizliğiyle yaklaşmak, bütün canlılara da aileden biri gibi davranmak zorundayız. Yoksa boğulacak dünya. Bizi ve üzerindeki bütün canlılığı da nefessiz bırakarak...

‘DOĞANIN ELİNDE BÜYÜDÜ’

Çevresel sürdürülebilirlik her gün daha da dillenen ve büyüyen bir yaklaşım. Sizin gündelik yaşamınızda bu konuyla ilgili ne gibi davranışlarınız var?

Bizim küçük bir hayatımız var. Dolayısıyla gün içinde arabayla pek işimiz yok. Bahçemizde bize yetecek kadar meyve sebze yetiştiriyoruz. Hayatımızı “farm to table” (çiftlikten masaya) felsefesine göre kurmaya çalıştık. Yani yetiştirdiklerimizi tüketiyoruz, ilaç kullanmadan tarım ve kompost yapıyoruz. Plastik ambalajlı ürün almamaya çalışıyoruz. Az et tüketiyoruz. Yağmur suyu depoluyoruz. Evimizde klima yok, güneş enerji panellerimiz var. Kullandığımız enerjinin çoğu güneşten. Yiyecek atığı neredeyse yok, her şey bahçedeki canlılara gidiyor: Ördek ve tavuklara, küçük balık ve kurbağalara, böcek ve solucanlara. Evde örümcek görürsek ona selam verir, geçeriz. Hiçbir canlıya zarar vermemek aile değerleri arasında. Oğlumuz da doğanın ellerinde büyüdü.

Konuyu müziğe getirmek isterim. Glastanbury’den Coldplay’e sayısız festival ve müzisyen sürdürülebilirlik ekseninde öne çıkan yaklaşımlar sergiliyor. Peki sizce ülkemizde ve küresel ölçekte müzik endüstrisi ve çevresel sürdürülebilirlik arasındaki ilişki ne durumda?

Ne yazık ki bu bilinç ve saygı doğayla, gezegenle bu diyalog henüz kurulmadı. Nasıl politikada uluslararası ilişkiler diye bir alan varsa, doğa ve canlılarıyla insanın ilişkisi de bir eğitim branşı olmalı, konuşulmalı, öğretilmeli. Dili olmasa da bir nehrin, kirlenmeye karşı kendini savunacak bir avukatı olabilmeli. Haluk Levent konserinden sonra izleyicileriyle birlikte konser alanındaki çöpleri toplamıştı. Hepimiz en azından bunu yapabiliriz. Dünya şu an bir elin nesi var milyarlarca elin sesi var döneminde. Sadece müzik sektörü değil bütün sektörler atıklarına ve aynalarına bakmalı.

İklim değişikliğinin yoğun etkilerinin yaşandığı bir yüzyıldayız. Bir anne olarak sizce ebeveyn ve çocuk ilişkisinde iklim değişikliği nasıl ele alınmalı?

Ben Aziz Arif’i iklim kriziyle ilgili ürkütmeden onda doğa sevgisi ve canlılara karşı sorumluluk bilinci uyandırmaya ve yaşatmaya çalışıyorum. Gördüğümüz her canlıyla sohbet halindeyiz. Sabah uyanınca gördüğümüz her ağaca, hayvana ve sese “Günaydın” diyoruz. Hayatımızın içindeler. Bir çocuk zaten böyle büyüdüğünde ne dünyaya zarar verir ne de yere çöp atar. Evimizin dışındaki her yeri de evimizin içi gibi düşünmek lazım. Kendi salonumuza plastik şişe fırlatmıyorsak arabanın camını açıp yolun kenarına da fırlatmayacağız çünkü orası da başka canlıların salonu. Bunu bilmek yeter.

Hazır ebeveyn çocuk ilişkisine gelmişken “Uyan Anne, Uyan Baba” şarkınızı -çağrınızı- bir anmak istedim. Bu şarkıyı yazdığınız anlara dönsek o zamanki Nil’e söylemek istediğiniz bir şey olur muydu?

Tebrik ederim o Nil’i. Çocuk dilinden, kendisi dahil bütün büyüklere uyan çağrısı yaptığı için. Bugünü doyurup yarını aç bırakmaya hakkımız yok. Çocuklarımızı gitgide ısınan bir dünyada nefes almaya, susuz kalmaya mahkûm edemeyiz. Elmayı masallara bırakmayız. Şu an Aziz Arif gibi 10 yaşında olanlar orta yaşa geldiğinde bilim insanlarına göre dünya yaşanmaz bir hale gelebilir. “Uyan Anne”, yazdığım için her zaman mutlu olacağım bir şarkı. Dilerim ben değil de çocuklar söylesin. Sesleri bize kadar gelsin.

ZORLUKLAR VE ŞÜKÜRLER

Pandemide kent merkezinden kırsala taşındınız. Yaşamınızdaki bu değişiklikte sizi en çok zorlayan ve şükrettiğiniz üç şey nedir?

Zorlayan şeyler, annem babam ve kardeşimden uzaklaşmış olmak. Stüdyomdan uzaklaşmış olmak. Şehirdeki kahve, kitapçı, arkadaşlar üçgeninden uzaklaşmış olmak. Şükrettiklerim ise temiz hava, ağaçlarla ve kuşlarla çevrilmek, sessizliğe kavuşmak. 

KİRAZ AĞACI VE GİNKGO

Doğada bir hiyerarşiyi sevmemekle beraber bazen bazı türleri önceliklendirebiliyoruz. Sizin için diğerlerinden ayrılan bir ağaç türü var mı?

Ginkgo ağacını çok seviyorum. Yapraklarının şekli ve sarısı beni mutlu ediyor. Ayrıca tabii ki kiraz ağacı. Pembe beyaz çiçekleriyle elbise giymiş gibi. Bir de zeytin ağacı. Ömrü, sabrı, meyvesi, şiirleri ve gümüşi parlak yaprakları için.

ŞİFACI BİTKİ

Hem size hem Aziz Arif’e sormak isterim. Gezegene ve gezegeni evi olarak benimseyen canlılara birer cümleniz olsa ne olurdu?

Asıl yuvamız olan dünya için her zaman iyi olanı seçelim.

Bir bitki olsaydınız hangisi olmak isterdiniz ve neden?

Şifa veren bir bitki olmak isterim. Adaçayı, çöreotu, hünnap, zencefil gibi.

Tekrar müziğe dönüyorum. YouTube’da kısa bir süre önce dinleyicilerle buluşan “Bestelediğim Gibi” seriniz yaşama nasıl merhaba dedi?

Bana hep, “Şarkılarını bestelediğin haliyle, yani gitarınla çalıp söylediğin ilk halleriyle kimse duymuyor, keşke duysalar” diyorlardı. Ben de çalmaya başladım o hallerini. Umarım seversiniz. Onlar en çıplak halleri. Çıplak hali güzel olan bir şarkıya sonra ne giydirseniz olur.

GEZEGENE SAYGI

“Çevresel sürdürülebilirlik alanında daha yeniyim nereden başlasam” diyenlere gündelik yaşamlarında öncelikli olarak ne önerirsiniz?

İklim krizini ciddiye alan siyaseti desteklesinler. Bu hassasiyette olan şirketlerin ürünlerini alsınlar. İhtiyaç mı istek mi bir daha sorsunlar. Plastikten uzak dursunlar. Gezegene saygılı ürünler satın alsınlar. Eskileri yeni yapmayı öğrensinler. Kullanmadıklarını işe yarayacağı yere devretsinler. Her şey elden ele daha güzel. Hikâyesi olan eşya yenisinden daha anlamlı. Aziz Arif’in beşiğinde altı bebek daha büyüdü sonra. Azla yaşamayı başaran dünyalara kavuşur.

OKUDUKLARI

Son zamanlarda okuduğunuz, izlediğiniz ve dinlediğiniz sizi derinden etkileyen eserler var mı?

Bu yaz Aziz Arif’le “Bir Deniz Kabuğu Neler Söyler?” kitabını okuduk. En çok şaşırdığım şeylerden biri kabukların üzerindeki desenlerin kendilerine düştükleri notlar, işaretler olmasıydı. Bir de kabuğu dar gelenin kabuğunu bir küçüğe bırakıp kendine büyük kabuk arayışı. Bir de “Poetry Unbound” kitabını çok sevdim. Hayatımda pergelimi bu kadar açan bir şiir kitabı olmamıştı. Bir kitap sonrası kendimi genişlemiş bulmayı çok seviyorum.