74. Cannes Festivali’nden notlar: Dip ve ön sesler... Bulanık sezgiler...
Sanatçıların duyarlı antenleri, doğallıkla parazit seslere de açıktır...
Mehmet BasutçuZaman zaman, arkadaki dip sesin, teknik deyimiyle fon sesinin de yükselmesi, hatta ön sesi bastırması da kaçınılmaz oluverir. Özellikle günümüzde, politik, toplumsal ve metafizik fırtınalar ortasında rotayı kaybetme olasılığı daha da yüksektir...
Tayland sineması Yeni Dalga akımının en tanınmış adı Apichatpong Weerasethakul, kendine özgü o durgun ve durağan sinema dili gerisindeki düşsel/metafizik bakış açısıyla denetim altına almaya çalıştığı fırtınaları dinginleştirmeye çalışırken dip dalgaların bulanıklığında kaybolup gitmiş.
Varoluşçu kaygılar içeren “Memoria”, upuzun sekanslar eşliğinde, yaşamın anlamını, geçmişin belleğini ve geleceğin distopik bilinmeyeni, usulca, neredeyse sessizce sorgulamak isteyen bir film.
Weerasethakul, arada sırada başvurduğu ve ne yazık ki açık kapıları tekmelercesine sıradan monologlarıyla hiçbir yenilik içermeyen, zaman zaman da bilim kurgunun aşınmış simgesi uçan dairelerde bile medet uman bu denemenin sığlığında boğuluyor.
Şiirsel, düşsel ve felsefi boyutları iç içe geçmiş felsefi bir dil arayışı, ne yazık ki boşa gitmiş.
Kâğıt üzerinde heyecan veren beklentilerin yaratacağı düş kırıklığı da aynı oranda yoğun oluyor doğallıkla. Bu nedenle, klavyelerimizin dip sesi de belki gereğinden fazla gürültülü çıkıyor olabilir. Ancak, “Memoria”, yapımcısı ve başrol oyuncusu Tilda Swinton olmasa, Weerasethakul 2010 yılında Altın Palmiye kazanmamış olsa, “Memoria” herhalde festivalin yarışmasız bir yan bölümünde sunulurdu diye düşünmemek olanaksız.
İster istemez Asghar Farhadi’nin üç yıl önce yaşadığı başarısızlık geliyor yine aklımıza.
Weerasethakul da yabancı bir ülkede, Kolombiya’da, dünyaca ünlü bir yıldız oyuncuyla yeni bir ilham, yeni bir soluk ararken boğulmaktan kurtulamamış...