74. Cannes film Festivali’nden notlar: Çevre, iklim, insan hakları ve pandemi..
Cannes’da “yeni” tanımlaması, öncelikle biçimsel özgünlük, yenilikçi mizansen, farklı anlatım dili gibi sinemasal öğeler için kullanılırdı...
Bu yıl, artık geriye dönüş opsiyonu bile içermiyor görünen köktenci dönüşüm/değişim sürecinin geldiği son aşamada “yeni”, genellikle sinema dışı sınıflandırmalara eşlik ediyor; hatta, değişik düzeylerde gündeme oturan pozitif ayrımcılığa göndermede bulunuyor.
ÇOCUKLARIN AFRİKA’YI YEŞİLLENDİRME PROJESİ...
Örneğin, çevre sağlığı ve iklim değişikliği temalarına birçok filmde değiniliyor ama özellikle bu konuyu işleyen çalışmaların sesi, yarışma dışı ayrı seçkilerde daha gür çıkmakta. Geçen yıl vefat eden ünlü Fransız senaryo yazarı Jean-Claude Carrière’in üzerinde çalıştığı “Croisade” (Su Seferberliği) iklim değişimi ve su tedariki gibi yakın geleceğin yaşamsal sorunlarını irdeleyen bir film. Bu alanda da bizleri yöneten devlet adamlarından ve yetişkinlerden çok, uluslararası düzeyde örgütlenmeyi başaran bilinçli ortaokul öğrencilerinin bile çok daha akılcı, somut ve hemen etkin olabilecek pratik çözümler üretebileceklerini, hoş, hafif alaycı ama inandırıcı bir dille anlatıyor. Afrika’yı yeşillendirmek için, okyanuslardan pompalayıp tuzdan arındıracakları suyla, çöller ortasında büyük bir suni göl oluşturmayı planlıyan Paris’li zengin aile çocuklarının somut girişimini anlatan Louis Garrel’in, Laetitia Casta ile birlikte yorumlayıp yönettiği 70 dakikalık bu film, televizyon tartışma programları öncesi için biçilmiş kaftan...
HONG KONG BELGESELİ...
İnsan hakları konusu da Altın Palmiye yarışındaki filmlerde, alışılageldiğinden biraz daha fazla işleniyor bu yıl. Ayrıca her kıtanın birçok ülkesinde ne yazık ki durmadan çoğalan insan hakları ihlalleri, düşünce özgürlüğü kısıtlamaları, polis şiddeti, hatta devlet terörü gibi gerçekleri işleyen belgesel filmler de yine yarışma dışı, özel programlarda sunuluyor. Tutuklanma, hapse atılma, hatta işkence görme riski alan alan Hong Kong’lu aktivist sinemacılar tarafından kaçak çekilen, “Revolution of our times” adlı iki buçuk saatlik belgesel de dikkatle izlenmesi gereken ibretlik bir çalışma... Bu bağlamda, “Çin’in resmi politikası sonucu ezilen, kamplarda toplanan, öldürülen, iddialara göre soykırıma uğrayan Uygur azınlığın haklarını, örneğin bir Fransız basını, neden Müslüman ve milliyetçi geçinen Türk basınından daha fazla savunup gündeme taşır” sorusu, bir kez daha aklımızı kurcalıyor...
AŞI OLMAYAN SİNEMA SALONLARINA GİREMEYECEK!
Pazartesi akşamı Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un televizyon konuşmasında sinema sektörüne getirilen yeni yaptırımlar, tabii ki hoşnutsuzluk yarattı ancak Cannes Festivali, son anda da olsa bu yeni önlemlerden kurtulmuş olmanın rahatlığını yaşıyor. Gelecek haftadan itibaren sinema salonlarına girerken bugün sorulmayan aşı belgesi mecburi olacak. Bu bağlamda Cannes’da festival sarayına girişlerde aşı belgesi sorulmasına rağmen büyük ana salonlardaki gösteriler aşı karnesi olmadan yapılabiliyordu, eğer bu yeni kısıtlama hemen gündeme gelseydi festivalin son günleri tehlikeye girmiş olacaktı. Delta varyantının getirdiği tehlike, Cannes’da olduğu kadar Fransa genelinde dikkate alınıyor. Cannes da önemli, çünkü Nice bölgesi oldukça yüksek oranda hastalığın yayıldığını göstermekte. Bunun dışında Fransa’daki aşı karşıtlarının ciddi bir oran oluşturması da bu tür yeni önlemlerle koronavirüse karşı aşılamanın körüklenerek lokantalara, spor salonlarına, tiyatrolara ve sinemalara girerken aşı olduğunuza dair bir belgenin istenmesiyle gündeme gelmiş oluyor. Bu pandemi süreci tabii ki henüz bitmedi, daha çok sürecek gibi...
En Çok Okunan Haberler
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Mahruki yine yandı
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Özel görüşmenin ayrıntılarını açıkladı!
- Kılıçdaroğlu mahkemeye davet etti!