74. Cannes Festivali’nden notlar: Kadın ve insan haklarının çapraz derinliğinde...
Bir yanda kırmızı halılarla kaplı merdivenlerde maskesiz gülücükler dağıtarak çekici dekolteleriyle poz veren yıldız oyuncular ve kadın fotoğrafçıların bile onları alışılagelmiş erkeksi bakışlarla yansıttıkları görüntülerin dünya turu...
Öte yanda, yoksul Afrika’dan zengin Kuzey Avrupa’ya dek çok farklı toplumsal, kültürel ve siyasi ortamlarda cinsiyetçi ayrımcılığa ve şiddete karşı eşitlik arayan kadınların temelde insan haklarıyla kesişen özgürlük savaşı...
Bu çok boyutlu konuya değişik coğrafyalarda, kadın ya da erkek yönetmen gözüyle eğilmek, örtüşen duyarlıklar ötesinde pek fark yaratmıyor. Saptamalar aynı, acılar benzer, çözüm bekleyen sorunlar çok. Neredeyse sonsuz... Her ileri adım, hedefi de daha uzaklara, farklı alanlara taşıyor.
Siyah Afrika’nın Altın Palmiye yarışındaki tek temsilcisi Mahamat-Saleh Haroun, çocuk aldırmanın yasak olduğu, küçük kızların sünnet geleneğinden bir türlü kurtulamadığı Çad’ın çağdışı gerçeklerine karşı, tertemiz duru sinema diliyle, açıkça tavır alıyor. “Lingui”, bekâr ve yoksul genç annenin, başı secdeden kalkmayan yaşlı saldırgan komşusunun 14 yaşında hamile bıraktığı kızına yardım edebilmek için çırpınmasının öyküsü...
Anne/kızın çözüm yolu bulabilmek için didinmeleri gerisinde, tutucu geleneklerin, boğucu mahalle baskısının ve çevreyi her an kuşatan dinsel yasakların ağır soluğu da melodram tuzağından uzak duran incelikli ayrıntılar eşliğinde vurgulanıyor...
Kadın sorunlarının çözümünün gerisinde, kadınlararası dayanışmanın temel olduğunu, babaların ve diğer erkeklerin baskısına, tacizine ya da şiddetine maruz kalan genç kızları, öncelikle annelerinin ve diğer kadınlarının ortak bilincinin ve elbirliğinin kurtarabileceğini, etkin bir dille duyuruyor...
ÇAD’DAN NORVEÇ’E...
Başka bir erkek yönetmen, Joachim Trier da, modern, bağımsız ve özgür Norveçli bir genç kız portresi çizerken, izleyicilerine “Şu önemli gerçeği de unutmayın” der gibi: Kadın hakları, tıpkı genelde insan hakları konusunda olduğu gibi, zaman içinde gelişecek sonsuz bir mücadele meydanıdır!
“12 Bölümde Julia”nın sıcak kanlı, zaman zaman şıpsevdi gibi gözükse de, aslında neyi istemediğini çok iyi bilen sanatçı ruhlu, başına buyruk kahramanı Julia, cinsel yaşamında özgür, aile ve mahalle baskılarından da kolayca kendini soyutlayabilecek kadar donanımlı, özgür bir kadındır. Erkeklerden taciz ya da şiddet te görmez; içinde yaşadığı gelişmiş zengin toplumda kürtaj da sağlık sigortası kapsamında kazanılmış bir haktır. Ancak, ‘eşitlik’ mücadelesi farklı alanlarda süregelmektedir ve süregelecektir...
Kadın haklarıyla insan haklarının birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu, Fransız kadın yönetmen Catherine Corsini, bugüne dek yarışan filmler içinde Altın Palmiye’ye en yakın gözüken bütünlükteki cömert filmi “Fracture” (Kırılma) ile, toplumsal ve politik kaygılar içeren hümanist bir yaklaşım sergiliyor. Günümüz Fransasından, son derece zengin, gerçekçi ve çarpıcı bir kesişen portreler tablosu çizen bu filmden, festival sonrasında da kuşkusuz söz edeceğiz...
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı