Yeniden ama nasıl?

24 Şubat 2023 Cuma

Kahramanmaraş merkezli depremlerin 18. gününü geride bıraktık ve doğal olarak deprem hâlâ Türkiye’nin tek gündemi. Sosyal bilimci Prof. Dr. Tayfun Atay’ın dediği gibi tüm bu yaşananlar “toprağa ihanetin, betona ibadetin sonucu”. Biz de üzerine ekleyelim: Plansızlığın, denetimsizliğin, “imar barışı” ile oy devşirme geleneğinin, “bilimden, yetkinlik ve liyakat”ten uzaklaşmanın da sonucu... Bu ülkenin sadece jeolojik fay hatları yok, aynı zamanda sosyolojik fay hatları da var. Bu görülmeden, anlaşılmadan depreme hazır olmanın imkânı yok. 

“Bu kadar acı bedel ödemek zorunda mıydık” sorusunun “Ya bize ne olacak?” kaygısı ile iç içe geçtiği sancılı bir dönemden geçiyoruz. Ülkenin doğusunda yaralar sarılmaya çalışılırken, batısı özellikle de İstanbul, depremi her an ensesinde hissederek yaşıyor. Deprem gerçeği daima vardı. Bildiğimiz ama gözardı edilen gerçek ne yazık ki büyük acılar ve telafisi imkânsız kayıplarla yeniden su yüzüne çıktı. 

Kayıtlı nüfusu 16 milyon olan ama kayıtsızlarla birlikte 19 milyona dayanan megakent İstanbul. Risk haritaları ortaya dökülüyor, binaların deprem dayanıklıkları ölçümleniyor, kentsel dönüşüm projeleri katlanarak artıyor... Tamam hepsi çok önemli de kimler için bunlar? 

Sabriye ile yolda karşılaştık. Yorgundu, karamsardı. Deprem korkusundan artık doğru düzgün uyuyamadığını söyledi. Sabriye, Bağcılar’da eşi ve iki çocuğu ile yaşıyor. Bitişik binaların üst üste yığıldığı dar bir sokak. Dediği özetle şu: “Karı koca ikimiz de çalışıyoruz, ay sonunu zor getiriyoruz. 6 katlı bir binada 2 odalı bir dairede yaşıyoruz. Binanın depreme dayanmayacağı aşikâr. Hepimiz biliyoruz ama ne yapalım? Kiralar almış başını gitmiş, yeni bir yere taşınmayı hayal bile edecek durumda değiliz ki? Tek yapabildiğimiz deprem çantası hazırlayıp beklemek.”

İstanbul’un neredeyse yarısı Sabriye’nin durumunda. Ve ne yazık ki hiçbirinin bu koşullarda bir çözümleri yok. Peki ne olacak? Yoksullaştırılan bir orta sınıfın bir depremden korunma yükünü karşılayacak hali mi var? 

Deprem gerçeği gelir uçurumunu ve adaletsizliği tamamen gün yüzüne çıkardı. Bu yüzden işin bu boyutu da gözardı edilmemeli. 

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dedikleri önemli: “Biz, İstanbul’un yoğun yapı stokunda bir hız arıyoruz. Yık, yap, yenile, imar hakkı vesaire kaosu, İstanbul’u hem üst üste bindiriyor nüfus olarak hem yoğunlaştırıyor hem de zaman yetmez. 23 yılda yapılanı aynı şekilde devam ettirirsek 100 yılda bitiremeyiz İstanbul’un yenilenmesini. Bizim öyle bir metotta çıkmamız lazım ki 10 yılda, 15 yılda bambaşka bir seviyeye taşımamız lazım meseleyi.”

Bilim, teknoloji, nitelikli ve yetkin uzmanlaşma ve liyakat artık olmazsa olmazlardan biri... İstanbul’da göçü tersine çevirmeye başlamak imkânsız mı? Neler yapılabilir? Köy-kent projeleri yaşama geçebilir mi? Zor ama önemli sorular. Ve çok bilinmeyenli bu soruların tek bilineni şu: 23 yıllık AKP iktidarından ve “tek adam” düzeninden kurtulmadan İMKÂNSIZ. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları