Üniversitecilik oynuyoruz... Nereye kadar?

26 Nisan 2024 Cuma

123 devlet ve 65 vakıf üniversitesi... Yani toplamda 188 üniversite. Ama çoğu tabela üniversitesi, doğru düzgün eğitim hak getire... Üniversitenin olduğu kent biraz hareketleniyor, üniversite mezunu sayımız artıyor o kadar. Bir de tabii beklentiler üniversite mezunu gençlerin beklentileri, ailelerin yine aynı şekilde beklentileri... Ama beklenti boş. İstihdam ve eğitim buluşamıyor bir türlü. Bir tarafta “Ben üniversite mezunuyum” diye iş beğenmeyen gençler öte tarafta “istediği nitelikte çalışan bulamayan” işveren...

Dün İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ile sohbet ediyoruz. Konu eğitim, beyin göçü, gençler. Yazının başlığı yani “Üniversitecilik oynuyoruz” onun sözü. Tabela üniversitelerinin mezun ettiği gençlerin beklentileri ile iş dünyasının taleplerini buluşturmak bu gelinen noktada çok zor. Aslında ülkenin ara elemana, teknik insana ihtiyacı var ama onlar ortada yok. “Gençler” diyor, “Fabrikalarda çalışmak istemiyor. Onun yerine motokurye olmak ya da restoranda, kafede garson olmak onlar için daha cazip. Sanayi yerine hizmet sektörüne yöneliyorlar”.

Niteliksizlerin iş beğenmediği, niteliklilerin de yurtdışını tercih ettiği bir ülke haline geldik ne yazık ki. Eğitim politikalarında ciddi anlamda reform yapmadan bu konuyu çözmek imkânsız. Nitelikli insana yatırım, katma değerli üretimin artması, bu da gerçek kalkınma demek.

İSO’nun nisan ayı olağan toplantısının konusu da benzerdi. Bahçıvan’ın orada yaptığı konuşmasından da bir alıntı yapayım: “Yalnızca istihdamı ya da sermaye stokunu nicel olarak artırmaya dayalı bir büyüme modeli sürdürülebilirlik sorunlarını çözmek için yeterli değil. Sermaye stoku artışını teknolojiyle buluşturmak, eğitim ve beceri düzeyini geliştirerek çalışanların niteliğini artırmak zorundayız. Erken emekliliği beklenti haline getiren bir toplumla gelişmiş ülke olmamız mümkün değil. Gelişmiş ülkelerin kalkınma hikâyelerine baktığımızda bunu çok net görüyoruz. Teknoloji ve yüksek katma değerli üretimde bilgi ve becerilerini üretime yansıtabilen nitelikli insan en temel faktör olarak karşımıza çıkıyor. Çağımızda hedeflere ulaşmak ancak ve ancak nitelikli insana yatırım yapmakla mümkün. Bu doğrultuda, üniversite ve meslek lisesi eğitimlerinin nitelikli insan, nitelikli işgücü ihtiyacına cevap verebilmesi büyük önem taşıyor.”

Bu işin bir boyutu. Zira tek başına ne eğitim ne istihdam politikalarının düzenlenmesi ile konu çözülür. Sanayi politikalarında da yapısal kararların alınması şart.

Türkiye yüksek teknoloji ihracatının imalat sanayisi ihracatı içindeki payına göre 156, “gelişen ve yükselmekte olan” ülke arasında 84. sırada. 4.3 milyar dolar yüksek teknoloji yoğunluklu ürün ihracatı ve yüzde 0.15 dünya payı ile sadece sanayileşmiş merkez ülkelerden değil, tabloda yer almayan Brezilya, Meksika, Endonezya ve Hindistan gibi “büyük çevre ekonomiler”den de daha kötü bir karneye sahibiz.

Bayram Ali Eşiyok’un Herkese Bilim Teknoloji dergisinin 372. sayısındaki saptamaları son derece önemli. Eşiyok “Neden zenginleşemiyoruz?” başlıklı yazısında “Çünkü üretim yapısı değiştirilemiyor. Sanayici neyi ucuza üretiyorsa onun üretiminde uzmanlaşmayı seçiyor. İmalat sanayisinin üretim yapısını dönüştürmeden ya da yüksek teknolojiyi sektörlere dayalı olarak yeniden yapılandırmadan yüksek teknoloji üretiminde ve ihracatında başarılı olmak imkânsız. Ülke katma değeri düşük üretim ve dış satım kıskacında...” demişti.

Aslında gerçek gündem bu. Bu soruların ve çözüm önerilerinin ortaya atılması, tartışılması bir şeylerin de başlangıcı olur. Bakalım ne zaman?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları