İstifa yok, helalleşme var

03 Mart 2023 Cuma

Yunanistan’da 40 kişinin ölümü ile sonuçlanan tren kazasında Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis hiç zaman kaybetmeden sorumluluğu üstlenerek istifa ederken, Türkiye’de 45 bini aşkın insanın enkaz altında kalarak öldüğü deprem sonrası bir kişinin bile istifa etmemiş olması sizce neyin göstergesi? Üçüncü dünya ülkesi olduğumuz gerçeği mi? Halkın hükümetten hesap sorma mekanizmalarının olmadığı bir toplum oluşumuz mu? Seçimler yaklaşırken böyle bir istifanın, suçu kabullenmek ve seçimi baştan kaybetmek anlamına geleceği mi? “Düzen böyle, herkes suçlu, ben neden günah keçisi olayım ki” mantığı mı? “İstifaya gerek yok helalleşeyim yeter, bu millet bunu kabul eder” kolaycılığı ve kaderciliği mi? 

Aslında hepsi. Birini daha ekleyelim. Belki de tüm bunların hem nedeni hem sonucu olan, yani tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan? gibi “neden paradoksunun” tipik bir örneği olan siyasi kutuplaşma. AKP’nin öfke üzerine kurduğu politikalarla daha da keskinleşen kutuplaşma uzun yıllardan beri ülke yönetiminde asli unsurlardan biri. Deprem gibi son derece büyük bir tehdit bile icabında derhal bir kenara bırakılabiliyor.  

Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Böyle aşırı siyasi kutuplaşma ile hiçbir yere varılamayacağı aşikâr. Futbolda, tribün-siyaset gerilimi... Deprem bölgesindeki habercilere bile hükümeti eleştirdikleri için yapılan saldırılar... Belli ki iş daha da çığırından çıkacak... Peki çözüm ne? 

Türkiye bu konuda birinci ligde olsa da dünya siyasi bölünmelerin ve kutuplaşmaların giderek arttığı bir dönemin içinde. Ve bu demokrasiler için büyük bir tehdit olarak görülüyor.

Siyasi kutuplaşmayla nasıl baş edilir? Bilim ne diyor? 

“Siyasi kutuplaşma ile nasıl baş edilir”  sorusu sosyal bilimcilerin üzerinde hayli kafa yordukları bir konu. Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature geçtiğimiz günlerde bu konuda önemli bir araştırmanın sonuçlarını yayımladı. (https://www.nature.com/articles/d41586-023-00573-5) 

Araştırmada, siyasi partiler arasındaki düşmanlık demokrasiye saygı eksikliği ve partizan şiddetine desteğin artması ile ilişkilendiriliyor. ABD, İngiltere, hatta İsviçre ve Danimarka’da da farklı siyasi partileri destekleyen insanlar arasındaki düşmanlık son 20-30 yıl içinde hayli yükselişe geçmiş durumda. Burada işin ilginci diğer ülkelerde siyasi kutuplaşma artarken Almanya’da düşüyor olması. 

Sosyal bilimcilerin kutuplaşmayı azaltmaya yönelik çalışmaları ise şunlara dayanıyor: Çatışma halindeki bir toplulukta tartışma nasıl kolaylaştırılır? Diyalog nasıl başlatılırsa tartışma daha sağlıklı olur? Karşı cephedekilerin iyi davranış örnekleri nasıl daha görünür kılınır? 

Nature dergisinde sözü edilen araştırma, Stanford Üniversitesi’ndeki sosyal psikologlar tarafından yürütülen “Demokrasi Mücadelesini Güçlendirme” adlı bir girişimin çalışmalarına dayanıyor. Nefretin siyasete bulaşmasını engellemenin yolları aranıyor. Yaptıkları çalışmalardan biri de şu olmuş: ABD’nin Utah eyaletinde Ekim 2020’de çekişmeli bir seçim döneminde iki vali adayı, biri Cumhuriyetçi diğeri Demokrat, medeni kalmaya ve siyaseti saran bölücü nefretten kaçınmaya söz verdikleri ortak bir siyasi reklam yayımlamışlar. Ve son derece olumlu geri dönüşler yaşanmış. Araştırmacılar siyasi kutuplaşmanın nasıl azaltılacağına ilişkin çok farklı gruplarla deneyler yapıyorlar. Amaç bunları geniş kitlelerde de uygulanabilir hale getirebilmek. Konu önemli, çünkü siyasi kutuplaşmaların demokrasinin çöküşüyle sonuçlanabileceğinden korkuluyor.

2000 öncesinde Türkiye’de siyasi liderlerin en azından televizyon programlarında bir araya gelerek gazetecilerin sorularını yanıtladıkları dönemler, sanırım siyasi kutuplaşmaların daha az olduğu medeni tartışmaların yaşanabildiği dönemlerdi. Önümüzdeki seçimlerden sonra umarız demokrasi yolunda atılacak adımlardan biri de siyasi kutuplaşmanın azaltılması olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları