Olaylar Ve Görüşler

Yanlış kavramlar ve Marmara Denizi - M. Levent ARTÜZ

14 Nisan 2022 Perşembe

Müsilaj oluşumu nedeniyle Marmara Denizi’nin kirletilmesi seyrek de olsa gündeme geliyor ama çoğu çevre sorununda olduğu gibi “Geliyor da ne oluyor” sorusunu da beraberinde getiriyor. 2021’den beri gizlenemez şekilde karşımıza çıkan Marmara Denizi’nin kirletilme olgusu, birçok konuda olduğu gibi, tutarsızlığın yanı sıra değişmez bilim kurallarını ihlal eden(!) söylemlerle karşımıza çıkıyor. Bunların bir bölümü politik ve hedef saptırma amaçlı, diğer kısmı ise bilgisizlikten kaynaklanıyor.

Bunlardan ilki, Marmara Denizi’ndeki kirlenmeye, masif müsilaj olgusunu “iklim değişikliğine” bağlama çabaları. Arıtılmamış, yeterli arıtılmamış atıkların sebep olduğu bulanıklık sebebiyle güneşin altındaki koyu renk kaptaki su misali, Marmara Denizi’nin komşu denizlere oranla ortalama 2.6 derece fazla ısındığını dikkate alan pek yok. 

Buna bağlı diğer bir yaklaşım, “Yazın sular ısındığında ne olacak” sorusu ve bunu yanıtlayanlar! Marmara Denizi sanki bir leğen su, deniz mevsimini müjdeler gibi mevsimsel su sıcaklıkları gündeme gelmekte! 

CİDDİ BİR KARIŞIM

Marmara Denizi 1273 m maksimum derinliğe, 400 m ortalama derinliğe sahip su kütleleri toplamından oluşur. Yaz ve kış mevsim farkından dolayı, sıcaklığı değişen, üst su kütlesinin sadece birkaç metrelik üst bölümüdür. Özgün yapısından dolayı, Akdeniz kökenli alt su kütlesinin ortalama sıcaklığı sürekli sabittir, 14.2 derecedir. Asıl sorun, Akdeniz kökenli alt su kütlesindedir. Çünkü atıkların basıldığı deşarjların tümü, sanki bu alt su kütlesi, arıtılmamış atıkları Karadeniz’e taşıyacakmış gibi, buraya yapılıyor. Adına da, matah bir şeymiş gibi, derin deniz deşarjı denilmiş! 

Akdeniz kökenli bu su kütlesi, kararlı bir ara yüzey ile Karadeniz kökenli üst su kütlesinden kısıtlandığından, atmosferle teması yoktur. İçerdiği suda çözünmüş oksijeni ancak, Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya girmeden önce temas ettiği atmosferden aldığı kadar alabilir. Bu miktar en fazla litrede 3-3.5 miligramdır. Bu su kütlesinin suda çözünmüş oksijen kaybının ana nedeni oksitlenmedir. Bu da yeni değildir. Çözünmüş oksijen miktarı 1989’un ekim ayından beri düşmektedir! Ayrıca, binde 18 tuzlulukla Boğaziçi’nden giren Karadeniz kökenli su kütlesi, kat ettiği yol boyunca tuzluluğu artarak, Çanakkale Boğazı’ndan binde 28-29 tuzlulukla Marmara Denizi’ni terk eder. Yani iki su kütlesi arasında ciddi bir karışım yaşanır.  

KİMİN ESERİ?

Marmara Denizi’nde ışığın bulanıklığı aşıp ulaşabildiği ortalama derinlik (Haliç ve İzmit Körfezi dip kısımları hesaba katılmadan) ortalama 3 metre civarıdır. Yani bütün fotosentez, dolayısıyla bitkisel plankton faaliyeti ancak üst su kütlesinin yaklaşık altıda birlik üst kesiminde gerçekleşir.

Diğer yanlış söylem, kirlenmeyi es geçip son müsilaj örneğindeki gibi “musibetleri” “suların durgun olmasına” bağlamak! Karadeniz’in fazla gelen su bütçesi sebebiyle ciddi bir akıntı rejimine sahip bu denizimizde “durgunluk” gibi bir bahane ortaya atmak... Sanki başka suçlu yok. Suç, değiştiremeyeceğimiz coğrafi/ jeolojik/ meteorolojik yapının eseri! 

En ilginç yanlış söylem, azot-fosfor fazlalığı! Son yaşanan müsilaj dahil, Marmara Denizi’ndeki anomalileri bu unsura bağlayıp işin içinden çıkma çabaları! 2021’de yaşanan fitoplankton, yani bitkisel plankton patlaması, yani aşırı oranda artmasıydı. Müsilajı oluşturan canlı da bir bitkisel plankton olduğundan, ortama ne kadar çok azot-fosfor veya benzer temel elementler verilirse verilsin, burada yaşamını sürdüren bitkisel türlerin büyümeleri, gelişmeleri, çoğalmaları ancak en az bulunması gereken elemente bağlıdır. Hatta azot-fosfor gibi ana elementler fazla verilirse, teşvik edici değil, kısıtlayıcı unsur görevi yaparlar. Aynen, bahçeye atılan fazla gübrenin, bahçeyi “yakması” gibi.

Kısacası, teşhisin yanlış olduğu bir hastalıkla savaşılıyor maalesef. 

M. LEVENT ARTÜZ

HİDROBİYOLOG, SEVİNÇ-ERDAL İNÖNÜ VAKFI MAREM PROJE LİDERİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları