Ölürsem kabrime gelme istemem

08 Haziran 2016 Çarşamba

Katıldığı cenazeleri her fırsatta parti mitingine çevirmeye alışan Cumhurbaşkanı son gövde gösterisini bir heves Muhammed Ali Clay’ın cenazesinde yapmaya yeltendi; olmadı.
Oysa Amerika mühim ülke; deplasmanda bir cenazeye gidilip sonradan Müslüman olmuş bir dünya kahramanının ölümü üzerinden, Müslümanlığın şu günlerde eksilerle dolan hanesine ne de güzel artılar atılırdı.
Amerikalılar, “Kontenjan içerden doldu, dışardaki yedeklere yer kalmadı” dediler; bizimkini son anda törende konuşmaktan defettiler.
Irkçılığa kafa tutan, Vietnam Savaşı’nı eleştirip ülkesi aleyhine konuşmayı göze alabilecek kadar hesapsız davranan ve yakından tanısa belki de sevmeyeceği bir isyankâr olan boksörü, muhtemelen sadece din değiştirdi diye çok seven...
Ve koştur koştur cenazesine gidip ahkâm kesmeye heveslenen Cumhurbaşkanı’nın hevesi, böylece kursağında kaldı.
O görkemli cenazede fırsat bulup konuşabilse söyleyecekleriyle belki de dünyayı sarsacaktı, kısmet değilmiş, olmadı.
Ama çok istiyorsa konuşma yapabileceği başka cenazeler var.
Mesela dün Vezneciler’de ölenlerin cenazeleri...
Büyük bir olasılıkla hepsi doğdukları dinde öldüler ve yaşamları boyunca herhangi bir şampiyonluğa ancak varsa eğer tuttukları takım aracılığıyla yakın oldular.
Sıradandılar.
O kadar sıradandılar ki, sıra dışı ölümleri bile onları ayrıcalıklı yapmadı.
İsimleri daha önceki terör saldırılarında ölenlerin arasına hemen yazıldı ve yazıldığı an ötekiler gibi derin bir boşlukta kaydı, kayboldu.
Ölenlerin içinde hikâyeleri kayda değer olan bir ikisinin hayatından detaylar öğrensek bile artık fazla ilgilenmeyeceğiz.
Okulu bitirmek üzere olan biri... Bir dilenci ya da sokak çocuğu... Göreve yeni başlayan ya da emekliliğine sayılı gün kalan... Ölmese yarın evlenecek olan...
Şu yaşta... Bu yaşta...
Paramparça onca insan...
Artık bizim için çok sıradan.
Alışmayacağız diye diye alışıyoruz ve bal gibi de terörle iç içe yaşıyoruz.
Her patlamada ölenler yok yere ölmekteler; kalanlar düştükleri yerden doğrulup yola şuursuzca devam etmekteler.
Biz hâlâ “Bu sefer ki IŞİD mi, TAK mı” diye aramızda konuşaduralım...
Müslüman teröristlerle Kürt teröristler hattında gidip gelen tahminler yine Müslümanlığın da, Kürtlüğün de terörün de içini boşaltmaktan başka bir işe yaramasın.
Ve en fenası da...
Muhammed Ali’nin cenazesine gidip orada çarpıcı bir konuşma yapmayı planlayan Cumhurbaşkanı, bu cenazelerin ardından daha önce de yaptıklarına benzer bomboş konuşmalar yapsın.
Çünkü o da biliyor, Vezneciler’de bir salı sabahı patlayan bir araba ve akabinde ölen polislerle siviller ne Şampiyon’un ölümü ne de kadınların yarımlığı-tamlığı kadar ilgi çeker.
Biz...
Kendimiz bizzat bir patlamada kıl payı ölümden dönene ya da bir yakınımızı kaybedene kadar gördüklerimizi, duyduklarımızı o derin kayıtsızlık çuvalımıza atarız.
Sonra canlı bombaların tek tek kimliği çıkar ortaya.
Şurada doğmuş, büyümüş... Belki okul arkadaşları; belki annesi, babası, kardeşleri... Örgüte ne zaman katılmış; nereden nereye nasıl seyahat etmiş; hangi kameralara görüntüleri takılmış... En son ne yemiş, ne içmiş...
Arabanın plakası, nereden, ne zaman çalındığı ya da kiralandığı...
Mal gibi yine dinleriz anlatılanları.
Sonra bir bomba daha patlar.
Cumhurbaşkanı “Bedel ödüyoruz” diye saçma sapan bir açıklama daha yapar.
Kıyamete kadar sürecek olan çatışmalardan bahseder.
Ölümler ve cenazeler... Ve arkalarından sarf edilen cümleler... Hepsi gerçeklere elbirliğiyle ihanet eder;
Bizim yine gıkımız çıkmaz.
Sıramızı bekleriz.
En fazla, sarhoşlukla eyer vurulmuş mizahi bir yılgınlıktır eylemimiz.
Cumhurbaşkanı’na ithafen kadehleri masalara vurur ve “Ölürsem kabrime gelme, istemem” deriz. Sonra...
Bir bomba daha!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları