‘İnsanları kandırmak, kandırıldıklarına inandırmaktan daha kolaydır’

08 Temmuz 2016 Cuma

Aslında hava çok sıcak... Ama şanslıyım, bulunduğum yerde ılgın ağaçları var. Sert bir rüzgâr esiyor. Rüzgârın serinliği ağaçların incecik yapraklarında çoğalarak üzerime iniyor.
Kahve kalabalık. Yan masada biri mavi, diğeri gri t-shirt giymiş, tatile çocukları ve karılarıyla gelmiş 40 yaşlarında iki erkek oturuyor. Kadınlar az ilerdeki tezgâhlarda takılara bakıyorlar. Çocuklar iskelede koşturmaca oynuyorlar.
Adamlar, tahta sandalyelerine dayanmışlar, mavili avucunun içindeki ekrana, grili iskelede koşuşturan çocuklara bakıyor.
“Laikler çok küçümsediler Müslümanları” diyor mavili.
“Dünya küçümsedi... Bütün Batı küçümsedi... Şimdi onlar da intikam alıyorlar; Batı’nın hiçbir kuralını tanımıyorlar işte” diyor grili.
Göz ucuyla bakıyorum; mavilinin avucundaki ekranda IŞİD’in cepheden kaçan kendi militanlarını canlı canlı kaynar suya atarak infaz edişini gösteren fotoğraflar var. Onlara bakıyor ama onları değil ülkesini düşünüyor. Tepedeki iktidarı, iktidarın kapıları İslami teröre göz göre göre açışını, ardı ardına patlayan canlı bombaları ve gelecekte bu ülkede olabilecek daha korkunç şeyleri düşünüyor.
Gözlerini fotoğraflardan ayırmadan, “Daha ılımlı olmalıydık; onlara saygı duymalıydık” diyor.
Gözlerini çocuklardan ayırmadan “Evet, hiçe saydık” diye onaylıyor grili.
Mavili işaret parmağıyla ekranı itiyor; ekranda yeni bir haber. Cumhurbaşkanı ve Meclis başkanı bayramda Çarşamba’daki bir hocayı ziyarete gitmişler. O haberi okumadan hızla geçiyor.
Sıradaki haberde takılıyor. Görüntünün sesini açıyor. Ses, avucundaki o küçük ekrandan çıkıp rüzgârla karışarak kulağıma geliyor.
Davudi sesini inceltip kadınsı vurgularla avaz avaz bağıran bir travesti “Ne namusu!” diyor apartmanın önünde ellerinde sopalarla toplaşan ve çoğu bıyıkları yeni terlemiş genç erkeklerden oluşan öfkeli kalabalığa, “Ne namusu! Karaman’da çocuklara tecavüz edilirken neredeydiniz? Evinizde namaz kılıyordunuz!”
“Şu onur yürüyüşünü ramazanda yapmakta ısrar etmeseler iyiydi” diyor mavili gözünü bir ara ekrandan kaldırıp iskeleye dikerek.
“Doğru” diye onaylıyor grili, gözü hâlâ çocuklarda, “Tabii ramazanda ille de yürüyeceğiz diye tutturmak, saygısızlık”.
Mavilinin elinden o ekranı usulca almak istiyorum. Evet, bunu çok istiyorum.
O küçük ekranı elinden alacağım; izleyip üzerine yorum yaptıkları haber sayfalarını kapatacağım ve o iki adamın seyretmeleri için bir film açacağım.
Gas Light, eski, siyah-beyaz bir Hollywood filmi.
Okudukları o haberleri, izledikleri o görüntüleri, bildikleri onca şeyi bir süre unutacaklar ve karısını delirdiğine inandırarak kendisine bağımlı hale getirmeye çalışan bir adamın ona uyguladığı psikolojik işkenceyi seyredecekler.
Adam her gece evdeki gaz lambasının ışığını biraz kısacak filmde. Kadın adama “Sanki lambanın ışığı her gün biraz daha mı azalıyor ne” diye soracak. Adam “Saçmalıyorsun, yok öyle bir şey” diyecek. Kadın yavaş yavaş kendi algıladığı gerçeklikten şüpheye düşecek. Tüm sorunların kendisinden kaynaklandığını sanacak. Onu delirtmeye çalışan kocasına tamamen teslim olacak.
Yan masadaki adamlar psikolojide, adını sinemaya da uyarlanmış eski bir tiyatro oyunundan alan Gaslighting diye bir terim olduğunu bilsinler istiyorum.
Kendilerini, gözlemleri ve düşünceleri sürekli yalanlanan kurbanın yerine koysunlar; kendi zihinlerine, kendi gerçekliklerine kasıtlı bir şekilde nasıl düşman edildiklerini anlasınlar; doğru bildikleri şeylerden kasten şüpheye nasıl düşürüldüklerini, gözlerinin önündeki gerçeği fark etsinler istiyorum.
Gaslighting, her türlü kötü niyetli iktidar ilişkisinde ne kadar tehlikeli, anlasınlar istiyorum. Filmdeki gaz lambasının kısılan ışığıyla, bu ülkedeki ampulün her gün biraz daha arttırılan parıltısı arasında hızla bağ kursunlar istiyorum.
Kendilerinden şüpheye niye düştüklerini, kasten nasıl şüpheye düşürüldüklerini görsünler istiyorum.
Ben bunları isterken...
Kadınlar iskelede oynayan çocukların ellerinden tutmuşlar kahveye doğru geliyorlar. Adamlar IŞİD’i de, travestileri de, Müslüman hassasiyetini de unutmuş, şimdi de huzurevinde ölen efsanevi futbolcu Turgay Şeren’le ilgili haber hakkında konuşuyorlar.
Rüzgâr bir an duruyor, sonra yeniden esiyor.
Tepemdeki ılgından kucağıma Mark Twain’in o sözü düşüyor.
“İnsanları kandırmak, kandırıldıklarına inandırmaktan daha kolaydır.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları