Meriç Velidedeoğlu

Lozan’dan Lozan’a

10 Nisan 2015 Cuma

Geride bıraktığımız “2 Nisan” günü, başını “ABD”nin çektiği emperyalizmin “5+1” ülkesiyle “İran”ın “Lozan”da yaptığı “Nükleer Anlaşma” (mutabakat), ülkemizin “24 Temmuz 1923” günü, dönemin; “İngiltere” önderliğindeki emperyalizmin “on iki” ülkesiyle yaptığı “Lozan Barış Antlaşması”nı anımsattı; özellikle de basına.
Çünkü gerek “Barış Antlaşması”nın, gerekse “92 yıl” sonra yapılan bu nükleer anlaşmanın kimi ortak noktaları olması dikkat çekicidir; “1923”te masanın bir kenarında “Batı” karşısında da -onlara göre- Doğu’nun bir İslam ülkesi “Türkiye”; günümüzde de yine “Batı” ve karşısında “İran İslam Cumhuriyeti Devleti”.
“Lozan”da “92” yıl önceki “Batı”, blokunun içinde, Asya emperyalizminin liderliğine adım atan “Japonya” varsa da hepsi yine “İngiltere”nin dümen suyundadırlar, günümüzün “ABD” ile “5+1” ve ötekiler gibi.
Kuşkusuz her iki “Lozan”ın konusu apayrı olmakla birlikte, “92” yıl önce Türkiye’nin, “92” yıl sonra da İran’ın müzakereler sırasında ortak bir “tutum”ları olmuştur: Batı’nın karşısında kararlı bir “direniş”, “dik” duruş ve karşılarına dikilen dünya devleriyle “eşit” oluş.
İran’ın “Dışişleri Bakanı M. Cevad Zarif” tarafından açıkça yansıtılan bu tutum, 1923 Lozan’ında da baş delegemiz olan “Türk Dışişleri Bakanı İsmet Paşa” tarafından “eşitlikçi-dik duruş” olarak müzakerelerin daha ilk günü ortaya konacaktır.
“İ. İnönü”nün bu direnişi pek çok kez dile getirilmiş, yazılmışsa da, son günlerde kimi “hominidler”in (insanımsı yaratıkların), “İnönü”ye yaptıkları saldırının karşısında bir kez daha anımsayalım diyorum.
Lozan’da “Barış Antlaşması” müzakerelerine başlamadan önce yapılacak açılış töreninde, ev sahibi “İsviçre Federasyonu”nun Başkanı Haab’ın konuşmasından sonra “İngiltere’nin baş delegesi” -ünlü siyasetçi- “Lord Curzon’un konuşacağını duyan İnönü, “Öyleyse ben de konuşmalıyım!” diyerek görüşünü bildirirse de Curzon’un kısa bir teşekkür konuşması yapacağı ileri sürülerek kabul edilmez.
“20 Kasım 1922” günü yapılan açılış töreninde, “Bşk. Haab”ın konuşmasından sonra da “Curzon” konuşur; sözünü bitirip otururken, törende bulunanlar şaşkınlık içinde İnönüyü kürsüde görürler...
“İnönü”nün amacı, müzakerelerin “tek” taraflı olmadığını “ikinci” bir tarafın da varlığını, hem de “eşit” olarak varlığını gözler önüne koymaktı ve “İnönü” bu duruşunu müzakereler boyunca bastıra bastıra sürdürecektir.
“Batı”nın, “1. Dünya Savaşı”yla iyice beliren “Doğu” ile ilişkilerindeki kendini hep üstün gören tutumuna karşı, “İnönü”nün “eşitlikçi-dik duruşunun”, “Batı”nın toplumsal yaşamına da yansımasının ilk örneği, İsviçre’nin “Neuchatel” kentinde o yıllarda yapılan kent kütüphanesi binasının dört dış duvarının alınlarına yazılan, dönemin saygın ülkelerinin adları arasında “Türkiye”nin de yer alıp yazılmasıdır...
Oysa bugün, laik “TC Devleti’nin Cumhurbaşkanı”, gençlik kültürünü çağdışı bir “İslami” tarikat önderinin ayakları dibinde oturup ona bağlanarak alan ve “ABD” tarafından -yana yıkılakullanılması istenen biri olan, “R.T. Erdoğan”dır... Yapılan “afra-tafra”lar, “van minüt”ler, insana ancak “orta oyunu” söylemlerini anımsatmaktadır; ne dersiniz?
Dolaysıyla “İran”ın takındığı bu “dik” duruşun anlamını -özellikle- “ABD”nin “nükleer silah” konusundaki görüş sürecine kısaca değinerek ortaya koymak sanırım yerinde olur.
“1960” öncesinde, yalnızca “ABD, Sovyet Rusya, İngiltere”, nükleer silahlara sahiptir; “Fransa” da “1960” yılında bu “üçlü”ye katılır; “1964”te de “Çin” bu topluluğun “5.” üyesi olur.
Kısa bir süre sonra, “1968”de de “Nükleer Silahsızlanma Anlaşması” imzalanır ki, bununla, bu “5” ülkenin nükleer silaha sahip olma hakkının “yalnızca” kendilerinde olduğunu ilan ettikleri kabul edilir.
Bu “Beşli Grup” bilindiği gibi, başka ülkelerin de bu silahı üretmelerini engelleyemez; “Hindistan” öncülük eder, arkası da gelir ve sıra emperyalizmin “Ortadoğu”daki maşası “İsrail”dedir; böylece “İsrail” de, nükleer silah sahipleri topluluğuna buyur edilir.
Kuşkusuz, bölgenin bir ülkesi sayılan “İran”a bu konuda günümüzde uygulanan “kısıtlama”, “mutabakat” gibi engellere değil takılmak, bunların sözü bile edilmeden...
Yarın çoğalarak “Beşiktaş”ta olalım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları