Hikmet Çetinkaya

Feda edilen evlatlar...

16 Eylül 2015 Çarşamba

Sessizliğin sesiydik, umudun tomurcuklanmış çiçekleri...
Kimi zaman sevda, kimi zaman özlem!
Neden böyle olduk, niçin kör kuyulara yuvarlandık, hayatın karanlık sularına dalmaya kalktık!
Kuşatma altında kentler, terör belası, kardeşliğimizin kin, nefret sarmalında düşmanlığa dönüşmesi.
Cizre’den Silopi’ye; Iğdır’dan Yüksekova’ya, Tunceli’ye kadar bir ateş çemberi...
Cepheleşme, siyasal rant hesapları...
Barış, birlik, beraberlik, kardeşlik çağrıları, cılız topluluklar...
İçtenlik, güvensizlik, sorgulama...
Tek bir soru:
“Bugünlere tekrar niye döndük?”
Biz bu filmi 90’lı yıllarda görmüştük...
Faili meçhul cinayetleri...
Musa Anter, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Onat Kutlar, Behçet Cantürk, Vedat Aydın, Mehmet Sincar, Medet Serhat, Ahmet Taner Kışlalı, Savaş Buldan ve daha niceleri...
Türk ve Kürt ayrımı yapmadan...
Alçakça!
Derin devlet, Hizbullah, PKK...
Ölenlerin hepsi ama hepsi bizim insanlarımız, aydınlarımız, yazarlarımız, işadamlarımız...
Yeniden başa mı dönüyoruz?
Uğur Mumcu, Musa Anter cinayetini sorgulamadan, ideolojilerimizi bir kıyıya bırakıp çoğalabilir miyiz?
Gaffar Okkan suikastının ayrıntılarını tartışabilir miyiz?
Henüz iş işten geçmedi!
Ortak yaşamak, ekmeğimizi bölüşmek; hayata sarılmak, aydınlık bir geleceğe yürümek için katılımcı bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilir miyiz?

***

Sıra sıra dizilmiş bayrağa sarılı tabutlar...
Ağlayan çocuklar, analar, babalar, eşler...
Sahi kaç insanımızı verdik 30 yılda kara toprağa?
30 yılda 40 bin ölümüz var!
Dağlarda, derin vadilerde...
Ölü ve etkisiz teröristlerin bugün sayısı kaç oldu bilen yok!
Yoksul evlerde oturanlar, barış umudunu yaşarlarken yeniden evlatlarına ölümü tattırdılar...
Ölüm bu ölüm!
Kimilerine şaka gibi geliyor, bazıları onların evlatlarını vatana feda ederken, kendileri, bedelli askerlik yaptırıyor çocuklarına.
Aklı başında hiç kimse “terörist”in sırtını sıvazlamıyor, lanetliyor onları...
Ancak bir gerçeği gördük Cizre’de... Yoksul adamın gece evinden çıkıp ekmek almaya gitmesini... Yolda yürürken kör kurşunla öldürülmesini... Gün ışıyana dek vurulmuş halde sokak ortasında yüzükoyun yatışını...
Acıyı gördük!
Umutsuzluğu!
Yakarışı!
Ağlayışı!
13 yıl tek başına ülkeyi yöneten iktidarın, şimdilerde geçici hükümet kurup kan gölünden medet umduğunu...
“Analar ağlamasın” diyenlerin, anaları nasıl ağlattığını bugünlerde yaşar olduk...
Hayatlar altüst oldu 7 Haziran’dan sonra...
İç güçler, dış güçler, Kandil, Saray falan derken, genç bedenleri toprağa verdik...
Uyku bir ağaç dalları gibi sarmış tüm ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı...
Olacak iş değil ama olmuş!
Talan, soygun, altın, zulüm, şiddet!
Hepsi bir arada işte...
Çözüm sürecine karşı çıkanlar bir zamanlar haindi, şimdi ise kahraman...
Sahi devlet İmralı’yla görüşürken ne diyorlardı:
“Devlet, akan kan dinsin diye herkesle görüşür!”

***

Vatana feda edilen evlatlar, Dağlıca, Iğdır, Cizre, Diyarbakır, Hakkâri’de ölüyor, şehit düşüyor...
Tabutlar sıra sıra dizilmiş...
Anaların, çocukların çığlıklarını duyuyor musunuz?
Vatana feda edilen çocuklar, gemiciklerine yeni gemicik katan evlatlar...
Yaşanan acıyı, orada yaşamasa bile vicdanı varsa duyumsar...
Bayraklı tabutlar, bayraksız tabutlar...
Bu topraklarda yaşayan yoksul ailelerin çocukları vardır tabutların içinde...
Artık millet yemiyor “Ne mutlu şehit olanlara, şehitlik herkese nasip olmaz” mavralarını...
Ateş düştüğü yeri yakar! Kimisi bankadan para çeken, evine ekmek götüren uzman çavuş, kimisi karısıyla çarşıya çıkmış astsubay, kimisi evinde uyurken başına silah sıkılan polis...
Kimisi yüzbaşı, yarbay, teğmen, sözleşmeli onbaşı...
Ölüm nöbet tutuyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları