Enver Aysever

Kar, pisliğin üstünü örter mi?

18 Ocak 2021 Pazartesi

İstanbul’da kar görünce çok sevindik. Kaç zamandır mevsimleri tadında yaşayamıyoruz. Kış, kar demek oysa. Karın daha hafif atıştırmaya başlamasıyla çocukların kendilerini sokağa attıklarına, şakalara, oyunlara başladıklarına tanık olduk. Hüzünlendim. Ekran karşısında ömürleri tükenen genç insanlar, yaşamın güzelliklerini düşlemekten bile uzaklar. Bereket yağış arttı, etraf neşelendi, biraz olsun salgın günlerinin ağırlığından uzaklaştık. Pencereden görünen manzara keyif veriyor.

***

Kışları kar beklemek hakkımız, ancak “neden yağmıyor” sorusu boşuna; bilim, içinde bulunduğumuz koşullarda küresel ısınmanın etkilerini açıkça ortaya koyuyor. Bizim kuşağın ilkokulda öğrendiği dört mevsimin yerleri pek belirgin değil. Doğa, insan eliyle gelinen duruma tepki veriyor. Düşünme yetisi olan bir varlığın, yaşaması için gerekli olan koşullara, kendi eliyle bu denli kötülük yapması anlaşılır değil. “İyi” birinin, “benden sonrası tufan” diyerek davranması mümkün müdür? “İyi” derken, kaba anlamıyla söylüyorum elbette. Yaşamın iyiler, kötüler diye açıklanması mümkün değil; ancak tüketim çılgınlığının, açgözlüler yaratan uygarlığın(!) olumlu sonuç vermesini beklemek saflıktır.

***

Kar biraz yüzünü gösterince, barajlar dolmaya başladı. Üç tarafı denizle çevrili coğrafyamızın su fakiri olması üzücü; bu ciddi sorunla ancak bilimsel yolla mücadele edebiliriz, yani siyaset iradesi gereklidir. AKP’li yıllarda -ve genel olarak tüm iktidarlar döneminde- gelişme ölçüsünü betona indirgeyen anlayışla yaşadık. Şehrimizin göğü delen binaları pek çok canlı için kâbus oldu; elbette bu ısınma yağmura, kara da engel oldu. Su havzalarına da inşaat yapmaya devam edildi. Sonuç dehşet verici. Elinde Tanrı’ya avuç açmaktan öte herhangi çözüm reçetesi olmayan siyasal iktidar, şimdi muhalif belediye hüsrana uğrasın diye bekliyor.

***

Kar, sokakta yaşayan insan görüntülerine de rastlamamıza neden oldu. Sosyal medyada üzüntüsünü paylaştı insanlar. Sordular, “Yağışa sevinelim mi, bu insanların haline üzülelim mi?” diye. Oysa bu iki durum arasında sanıldığı türden bir ilişki yok. Kar yağışı ile evsizler arasında herhangi bir bağ yok. Evsizlik siyasal sorundur. Dünyanın pek çok yerinde yaşamlarını sokakta geçiren insanlar artıyor. Bir evde yaşayacak kadar geliri olmayan insanlar sokakları mesken tutuyor. Eğitim, sağlık ve elbette barınma gereksiniminin “hak” olduğunu bilmezsek, durumun talihsiz olduğunu sanırız. Kar yağmalı, sokakta da kimse olmamalıdır. Siyaset bunları çözmek zorundadır.

Evsizlerin sorunlarını “sadaka” mantığıyla, geçici biçimde çözmek düzenin oyunudur. Evsiz birine o günlük -ya da bir sürelik- aş, barınak vermek çözüm değildir. İnsanlar güçsüz, hasta ya da sınırlı yeteneğe sahip olabilirler. Bunlar o kimselerin açlığa, evsizliğe mahkûm edilmesi için sebep değildir. Vergi; toplumun zayıf, güçsüz olanlarının sadakaya mecbur edilmeden, sadece yurttaş oldukları için, “hak”larından ötürü hizmet alması adına toplanır. Kimsesiz çocuklar, yaşlılar, hayvanlar için de geçerlidir bu. İnsanları birinin veya devletin insafına, merhametine bırakmak, siyasal tercihtir.

***

Suyu tüketen, dünyayı çöplüğe döndüren, sokakları evsizlerle dolduran anlayıştır “kapitalizm”. Eskiden “vahşi” diye ek yapılırdı, oysa “vahşi” olmayan kapitalizm söz konusu değildir. Kapitalizm varsa, vahşet kaçınılmazdır. Bu düzen kendi hukukunu koyduğu, demokrasisini uydurduğu için varlığını sürdürmektedir. Kılıktan kılığa girmeyi beceren bu patron düzeni, sıradan insanın ağzına bir parmak bal çalarak “sahte cennet” düşlerine dalmasını sağlar. “Farkındalık” türü parıltılı sözcüklerle kendini iyi hissetmesini ister. Şirket içi eğitim denen, bu yapay mutluluk halleri başkaldırıyı engeller. Beyaz yakalı itaat ettikçe -yani korktukça- düzen devam eder.

Özellikle “beyaz yakalı” vurgusu yaptım. Artık iyice işçileşen bu sınıf, okuryazardır. Patron demokrasisi onların sırtında yükselir. Tüketimi beyaz yakalı yapar. Son çıkan telefonu alır, özel okul taksiti öder, modayı takip eder, aracının modelini yeniler. Tüm bunları sürdürebilmek için “vizyon”, “misyon” tarifleri içinde uyutulur, unutulur. Korkuları yaşamdan alıkoyar onu. Bunu bilen patronlar, iktidarlarla kol kola sömürüye devam eder.

***

Kar yağdı bu sene. Konukluğu ne kadar sürecek bilemeyiz. Keşke gereği kadar görünse, görevini yerine getirse. Yaşamın sürmesi böyle olacaktır. Karın yağması doğaldır; soğuklarda evsiz insanların olması değildir. Düzen bunun tersini söylememiz için kurgulanır, hakikatin üstünü örter. Tüm aygıtlarıyla körleşmemiz için elinden geleni yapar. Siyasetin, günlük böğürmeler dışında herhangi işlevi yok bu düzende.

Kendi sonunu hızlandıran insanlığın bilgelikten nasibini aldığını düşünebilir miyiz?

Sahi, bu bencillik çağında karla ilişkiniz nasıl?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları