61 Anayasası’nı tartışmaya açan deklarasyondaki soru işaretleri

Bilkent Deklarasyonu’na imza atan altı partinin güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasında 1961 Anayasası, “dar kalıplı”, “vesayetçi” biçiminde tanımlanarak eleştiriliyor.

61 Anayasası’nı tartışmaya açan deklarasyondaki soru işaretleri
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.03.2022 - 04:00

Gazetemiz yazarları başta olmak üzere eleştirilere yönelik birçok yazı kamuoyuna sunuldu. Cumhuriyet, söz konusu eleştirileri dönemin tanıklarına ve hukukçulara sordu. 

1961 KURUCU MECLİS ÜYESİ OKTAY EKŞİ: 

ELEŞTI·RI·LERI· HAKSIZ VE YERSİZ BULUYORUM

- Bildirgedeki Milli Güvenlik Kurulu’na yönelik eleştirilerin haklılık payı var mı? 

1961 Anayasası’na yönelik eleştiriyi “haksız ve yersiz” buluyorum. Ayrıca ilave edeyim ki 1961 Anayasası, sadece Anayasa tarihimizin değil, çağının da en özgürlükçü ve demokratik anayasalarından biri olarak tarihte yerini aldı. Altı siyasi parti liderinin imzasını taşıyan Bilkent Bildirisi, 1961 Anayasası’nı “Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir” diyerek suçlanmıştı. Gösterilen tek somut örnek MGK olduğuna göre ondan gidelim. 1961 Anayasası’nın konuya ilişkin 111’inci maddesinin ilgili fıkrasındaki ifade şöyleydi: “Milli Güvenlik Kurulu, milli güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında yardımcılık etmek üzere, gerekli temel görüşleri Bakanlar Kurulu’na bildirir.”

Görüldüğü gibi anayasanın orijinal metninde Milli Güvenlik Kurulu’na biçilen rol, Bakanlar Kurulu’na yardımcı olmaktan ibarettir. Daha sonra yani 20 Eylül 1971’de yapılan değişiklikle MGK görüşlerinin Bakanlar Kurulu’na “tavsiye” niteliğinde olacağı yazılmış yani onda bile “vesayet” yolu açılmamıştır. Ancak 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası’nın 118’inci maddesinde aynı kurul yeniden teşkil edilirken, “Milli Güvenlik Kurulu’nun (ön gördüğü) tedbirlere ait kararların Bakanlar Kurulu’nca öncelikle dikkate alınacağı hükme bağlandı. Görüldüğü gibi 1961 Anayasası’nın gerek Kurucu Meclis tarafından kabul edilen metninde, gerekse 1971 yılında yapılan değişiklikte bir vesayet sistemine yer verilmiş değildir. O nedenle tekrar ediyorum: 1961 Anayasası’nı “vesayetçi” olarak suçlamak, bu görüşü kaleme alanlar ve altına imza atanlar yönünden gafletin değilse bilgisizliğin kanıtıdır.

PROF. DR. RIDVAN AKIN:

CUMHURİYETİN TEMİNATI LAİKLİK

- Bilkent Deklarasyonu’nda geçen laiklik ve dini düşünce özgürlüğü yaklaşımı hakkındaki görüşünüz nedir? 

Metinde laikliğin geçiştirilmesinin nedeni ittifakın yapısıdır. Her ne kadar CHP büyük ortak gibi görünse de ittifakın ağırlık merkezi sağdadır. Metinde 80’lerden beri sağın devlet yapısına egemen kılmaya çalıştığı düşünceler egemendir. 1950’den Özal’a kadar merkez sağ, Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle çatışma halinde değildi. Sadece laiklik anlayışını katı buluyordu. Menderes ve Demirel dönemlerinde Diyanet teşkilatı laiklik karşısında hoşnutsuz ama sessiz bir uyum göstermişti. Erken Cumhuriyet döneminde hükümetin dışına çıkarılan Diyanet teşkilatı, sanki Şeriye Vekaleti olarak geri dönmüş, iktidar bloku içinde Bâb-ı Meşihat işlevi görmekte. Dinci sağ, laikliği öteden beri devletle milletin değerlerinin çatışması olarak tanımladı. Oysa ki laiklik demokratik çoğulculuğun vazgeçilmez teminatıdır. Laiklik, Cumhuriyetin temel ilkelerindendir. Din ve vicdan özgürlüğü ise temel hak ve özgürlüklerden biri.

Çelişkinin kaynağı şurada: Din bir inanç olarak devlet eliyle genel idare içinde yer almış ve iktidarlar eliyle zaman içinde siyasallaştırılmıştır. Diyanet’in idare içinde yer alması, Cumhuriyet devrimleri sürecinde beklenen işlevi görmüş oldu. Ancak özellikle 12 Eylül ara rejiminden sonra tersine bir işlevle laikliği aşındırmanın yolunu açtı. Bu tecrübelerden sonra dinin, devlet ve toplum hayatında yeri üzerinde bir oydaşma sağlanmadıkça özgürlükçü, demokratik bir siyasal hayat imkân dahilinde görünmüyor. Bu nedenle dinsel düşünce özgürlüğünün diğer düşünce biçimleri karşısında özel himaye görmemesi, eşit saygınlıktan yararlanması hep özlenildiği söylenilen sivil toplumun kurulmasını olanaklı kılacaktır düşüncesindeyim. 

ESKİ DANIŞTAY BAŞKANI NURİ ALAN: 

BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGININ YOL HARİTASI

- Bilkent Deklarasyonu’nda 1961 Anayasası ile gelen bazı kurumlar vesayetin kaynağı olarak tanımlanıyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra Milli Birlik Komitesi yönetimi döneminde hazırlanarak 9 Temmuz 1961’de halkoyuna sunulan anayasa, oylamaya katılanların yüzde 61.5’i tarafından kabul edilerek yürürlüğe girdi. Ret oyu kullananların oldukça yüksek olmasının anayasanın içeriğiyle ilgili olmadığı, bu oyların askerin, sivil iktidara müdahalesine ve Milli Birlik Komitesi’nin yönetimine tepki olarak verildiği değerlendirildi.

İkinci maddesinde, Cumhuriyetin niteliklerini “insan haklarına dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” olarak belirleyen 1961 Anayasası’nın getirdiği, büyük bir kısmı hukukumuza yeni giren önemli kural ve kurumların bazılarını şöyle özetlemek mümkün: 

1924 Anayasası’nın yasama yetkisini ve yürütme erkini TBMM’de toplayan kuralı bırakıldı, egemenliğin anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanılacağı kuralı getirilerek kuvvetler ayrılığı ilkesi benimsendi. Böylece erklere tanınan anayasal yetkilerin dengelenmesi sağlandı. Demokratik hukuk devletinin en önemli unsuru olan temel haklar ayrıntılı bir biçimde düzenlendi. Temel hak ve özgürlüklerin anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceği, kanunun temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunamayacağı kurala bağlandı. 1961 Anayasası; siyasi partilere, çalışanların haklarına ve örgütlenmesine, meslek kuruluşlarına ilişkin ve benzeri hükümleri ile çoğulcu toplum yapısının oluşmasının kapısını açtı, Türk hukukuna demokratik ve çoğulcu toplumun oluşmasında ve düzeyinin yükselmesinde belirleyici bir rol oynayan “kollektif özgürlükler” kuramının girmesi sağlandı.

1961 Anayasası yasama ve yürütme erkinin tasarruflarının yargısal denetimini yürütecek kurumları oluşturdu; bağımsız ve tarafsız bir yargı erki için gereken düzenlemeleri yaptı. Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Hâkimler kurulu kuruldu, 1924 Anayasası’nda yürütme görevi içinde gösterilen Danıştay’a yargı ve yüksek mahkemeler içinde yer verildi. İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıldı böylece idari yargının denetim alanı dışında kalan “hükümet tasarrufları” kategorisi kalktı. 1924 Anayasası’na göre tüzüklerin yasaya aykırılık iddiası Meclis’in görev alanı içindeyken bunlara karşı açılan davalar da Danıştay’ın görev alanına alındı. İdari davalarda süre aşımının yazılı bildirim tarihinden başlaması ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu ilkeleri getirildi. Tüm bu yeni kurallar ile hukuka bağlı yönetimin oluşması amaçlandı. Bir kısmını kısaca özetlediğim yeni kurum ve kuralları ile 1961 Anayasası, aslında yeni bir anayasa çalışmasında örnek alınacak çağdaş bir anayasadır. Elbette tamamını almak durumunda değilsiniz. Uygulamada aksayan hükümlerini düzeltmek veya elemek toplumun gelişen istemlerine yanıt verecek yeni kurallar eklemek, siyasal tercihlerinize göre yeni kurumlar oluşturmak mümkündür. Hal böyle iken 1961 Anayasası’nın içeriğini değerlendirmek yerine, bir askeri darbenin arkasından hazırlandığını vurgulayarak, uygulamadan doğan sorunlar nedeniyle neredeyse tümüne yönelen olumsuz eleştirileri haklı bulmuyorum. Bu eleştirileri yapanların, duygularından sıyrılarak yeni bir değerlendirme yapmaları halinde bu anayasa hakkındaki görüşlerinin olumluya yöneleceğinden eminim.

YARIN: Yeni bir anayasaya ihtiyaç var mı? 61 Anayasası’ndan nasıl yararlanılmalı?  - Rona Aybay - Korkut Kanadoğlu - Alev Coşkun


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler