Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hiçbir şey gerçeği durduramayacak!

16 Ekim 2022 Pazar

AKP iktidarının gerçeğe karşı savaşı yeni bir aşamaya vardı. İnsanların ellerini zincirleyip gözlerine bant çekmeye ramak kaldı.

“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazan TBMM çatısının altında, milletin menfaatlerine aykırı bir yasa daha geçti ve o bildik görüntü yine oluştu.

Kamuoyunda Sansür Yasası olarak bilinen 40 maddelik kanun teklifinin tümü AKP ve MHP oylarıyla kabul edilip yasalaşınca, Cumhur İttifakı’nın milletvekilleri, o kara günü tarihe kaydetmek için toplu fotoğraf çektirdi. 

O utanç fotoğrafı, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini hükme bağlayan anayasanın 26. maddesinin delindiğinin yeni belgesi oldu. 

Gerçek olmayan bilgileri yaymakta ustalaşan iktidar, bu yasanın, dezenformasyon ile mücadele için çıkarıldığını söylüyor. Bunun için buldukları yol da gazetecilik faaliyetlerini, internet medyasını ve sosyal medya kullanıcılarını zapturapt altına almak!

Diyelim ki bir konuda yazdığınız gerçekler iktidarı rahatsız etti; 29. madde uyarınca “halkı yanıltıcı bilgi yayma suçu” nedeniyle yargılanıp üç yıla kadar hapis cezası alabileceksiniz. Ayrıca hakkınızda dava açılırsa tutuklu da yargılanabileceksiniz.

Gerçeklik ötesinin hâkim olduğu bir dünyada, uzun zamandır gerçeği değil, kendi tasarladıkları yalanları haberleştiren, yani dezenformasyonun başını çeken yandaş medya ise belli ki bu yasadan muaf olacak.

JURNALCİLER PİYASAYA ÇIKARSA...

Dinci gericiliğe “muhafazakâr devrimcilik” diyenler, sansür yasasına da Dezenformasyonla Mücadele Yasası adını vermiş. Yandaşlarınız akla mantığa sığmayacak tezatları bile sorgulamıyorsa, ağzınızdan ne çıksa alkışlıyorsa, çevreniz şakşakçı doluysa, açıkça yalanlanan iddialarınız bile kitlenizi rahatsız etmiyorsa yalana da “gerçek” dersiniz!

Fakat yozlaşmanın dibine vuran bir toplumda, korku iklimi yaratılarak gerçekler uzun süre saklanamaz. Bazıları sinse de otokrasiye direnenler daima var olacaktır. 

Akla hemen II. Abdülhamit’in otuz üç yıllık istibdat döneminde pıtrak gibi çoğalan jurnalciler akla geliyor. Gerçeği boğmaya çalışmak öyle boş bir çabadır ki bu baskı gün gelir bumerang etkisi yaratır. Jurnalciler ahlaksız birer dedikoducu olarak ortalığı bulandırır, sonunda birbirlerini jurnallemeye başladıklarında biat edilen de onların elinde oyuncak olur. 

Şeyhülislamın fetvasıyla çuvallar dolusu kitabı yaksanız da hanedanı eleştirenleri hapse tıksanız da gerçeği engelleyemezsiniz; daima “Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Özgürlük!” diye haykıranlar olur. 

DREYFUS, ZOLA VE GERÇEK

Üstelik toplumu Bilişim Çağı’nda susturmaya kalkarsanız, daha da acınası bir duruma düşersiniz. Yanı başınızda sinmiş görünenlerin bazıları, ürküp herkese açık ortamlarda sessizliklerini korusalar da gerçeği gizlice dolaşıma sokabilirler. 

Birilerinin konuşmaya cesareti olmasa da biz gazeteci olarak gerçekleri halka anlatmayı sürdüreceğiz. Aynı Fransız yazar Émile Zola gibi...

Dreyfus Olayı’nı hatırlamanın tam zamanı! 1894’te Fransa’da Yüzbaşı Alfred Dreyfus, haksız yere casuslukla suçlanmış, nişanları sökülmüş ama gerçekler ortaya çıkınca nişanlarının söküldüğü yerde on iki yıl sonra Onur Nişanı takılmıştı.

25 Kasım 1897’de Le Figaro gazetesinde yayımlanan makalesinde, “Gerçek yürüyor ve hiçbir şey onu durduramayacak!” diye yazmıştı Zola. 

Dreyfus Olayı’ndan 128 yıl sonra Türkiye’de haksızlığa uğrayan çok sayıda “Dreyfus” var ama Zola gibi gerçeği haykıracak dürüst insanlar da var.

İşte bu nedenle hiçbir şey gerçeği durduramayacak! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları