Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Et’

27 Temmuz 2022 Çarşamba

“Erkekler kadından üstündür. Kadının rızık kazanma mükellefi yoktur ama her yerde kadın istismarı var. Daha cazip çünkü. Adam uyuşturucu parası kazansa kadının mesuliyeti yok. Sokaklar kasap dükkânı oldu, et görmekten içimiz dışına çıkıyor artık. 100 yıl önce dedelerimizin yatak odasında göremediği kıyafetleri biz çarşıda pazarda plajda görüyoruz. Neden? Bu kadınların başında yok mu adamları, abileri, babaları, kocaları? Geçtim helali haramı, hadi buna inanmıyorsun. Tamam ateistsin, imanın zayıf... Ya hiç mi kıskanmıyorsun lan? Kızın, karın öyle sokağa çıkarken, video paylaşırken hiç mi vicdanın sızlamıyor? Benim aklım bu işi almıyor. Allah sonumuzu hayretsin.”

Bu utanç verici sözlerin sahibi, gazetemizin gündeme taşıdığı, daha önceki konuşmalarında laikliğe karşı çıkışlar yapıp hilafet isteğini açıkça dile getiren Melike Hatun Camisi İmamı Halil Konakcı...

Konakcı’nın cinsiyet eşitliğine aykırı bu gerici sözlerine, haklı olarak kadınlar kadar toplumun aydın kesimlerinden de tepki geldi. Kadınları “ete”, hayvana benzeterek aşağıladığı söylenince, aklıma kaçınılmaz olarak Carol J. Adams’ın “Etin Cinsel Politikası” adlı kitabı geldi.

ÖZNEDEN NESNEYE İNDİRGENEN BEDENLER

Kitabı henüz duymamış olanlar için kısaca bahsetmek gerekirse, ekofeminist yazar ve aktivist Adams, şiddet ve tahakkümden beslenen erkek egemen kültürün yeri yurdu olmadığının, zayıf bulduğu her şeyi ve herkesi “erkek” tanımının dışına atarak alt edilecek bir öteki ilan ettiğinin, özneden nesneye indirgediğinin altını çiziyor. 

Feminist vejetaryen bir kuram ortaya koyarken kadınları hayvanlaştıran, hayvanları da cinselleştirip dişilleştiren bir tavır ve davranışlar bütününden söz ediyor; ataerki ile et tüketimi arasındaki diyalektiği sarsıcı bir şekilde irdeliyor.

O kadar sarsıcı ki sürekli görülse de rahatsız olunmayan, sorgulanmadan kabul edilen bu diyalektik, günlük hayatın her alanına yayılmış durumda.

Reklamlarda ağırlıklı olarak “eti” yenen hayvanların kadınsı temsil edilmesini hiç fark etmemiş olamazsınız...

İlkelliği aşamamış erkek algısında cinsel ilişki kurulacak kadının et veya piliç görüntüsünde belirmesini de bununla birlikte düşününce, Adams’a göre, “erkeklik” algısına dair inşanın önemli bir parçası, başka bedenleri denetim altında tutmak olarak ortaya çıkıyor.

O nedenle “Et yemek, erkek iktidarının her öğünde yeniden ilan edilmesidir” diyor. Pornoda kadınların bir özne olarak değil parça parça (bacak, göğüs) tüketilen bir “nesne” olarak ele alınması ile hayvanların sofrada duyguları olan, bilinç sahibi bir canlı değil de parçalar halinde (but, göğüs) yenen bir “yemek” olarak algılanması arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor.

CİNSİYETÇİLİK VE TÜRCÜLÜK İÇ İÇE

Çok açık ki kadının “et” olarak görülmesi, ataerki ile “hayvan yeme” arasındaki diyalektiğin bir yansıması. 

İnsanlık, kendi türünü bu ilkel davranışlardan kurtarıp cinsiyet eşitsizliğini aşmak, gericiliği reddetmek için yüzyıllarca mücadele verdi. Bugün kadını erkekten daha değersiz gören, onun bedeni üzerinde hak iddia edenlerin sınırlı varlığı da gün gelecek sona erecek.

Ancak bu gerici yaklaşımın tamamen sona ermesi için herkesin başka bedenler üzerinde hak iddia etmeye son vermesi gerek. 

Çünkü insanın, insan dışı hayvanlar üzerindeki tahakkümü sürdükçe, bu gezegende insan emperyalizmi hüküm sürecek ve birileri mutlaka kendinden daha değersiz olduğunu düşündüğü başkalarını “et” olarak görecek.

Onlara “beyaz et” ya da “kırmızı et” diyecek, mal olarak alınıp satılan bedenlerin fiyatı arttı diye isyan edecek. Cinsiyetçilik ve türcülük iç içe var olmaya devam edecek...

Temel çelişki tam da bu noktada.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları