Valsten aşk yaratmak...

25 Ocak 2013 Cuma

‘Anna Karenina’ filminde eşsiz koreografi ve tiyatro

\n

Tolstoy’un ölümsüz eseri Anna Karenina ne zamandır sinemalarda oynuyor. Joe Wright imzalı filme ilişkin eleştiriler çok farklı. Kimi eserin görselliğe, görkeme kurban edildiğinden yakındı, kimi “yeni” buldu. Tolstoy’a yakınlığı uzaklığı tartışıldı... Niyetim film eleştirisi değil. Niyetim, kimi noktalara dikkati çekmek.
Filmi ben çok büyük bir ilgi duyarak ve heyecanla izledim... Heyecanımın kaynağında sinema- tiyatro- koreografi üçlüsünün kucaklaşması vardı...
Dünya bir tiyatro sahnesi
Yönetmen Joe Wright’ın müthiş bir risk alıp, eseri tiyatro sahnesine taşıması beni heyecanlandıran en önemli öğeydi. Olayları sadece tiyatro sahnesinde değil, tiyatro salonunda, localarda, kuliste, soyunma odalarında, dekor depolarında, panolar arasında da izledik... Düşünsenize, yönetmen, at yarışlarını bile tiyatro binasının içinden geçirdi...
Filmde, tiyatro, dünyanın, daha doğrusu Moskova ve St. Petersbourg’un metaforuna dönüşmüştü.
Soylu sınıfın yapaylığına, burjuvazinin çıkarcılığına tiyatroda kurgulanan bir sahneye bakar gibi dışarıdan bakmak... Ama aşk, tutku, duyarlılık, şefkat, öfke, kıskançlık, acı çekmek gibi duygular dünyasına daldığımızda yakın plana odaklanmak... Bu “
dışardan bakmak” göstermeci yöntemler, (Brecht’e göz kırpmaları bile yakalayabiliyorsunuz) ancak usta bir oyun yazarıyla, Tom Stoppard gibi bir yazarla işbirliği yaparak gerçekleşebilirdi. Filmin her anında diyaloglar çok çarpıcı ve etkileyiciydi. Kimi zaman görselliğin önüne bile geçiyordu.
Ayrıca, Tolstoy’un dev eserini (yalnız içerik değil, hacim olarak da dev eserini) senaryoya indirgemek kolay iş olmasa gerek! Eğer senaryoda bir eksiklik arayacaksak, bence en zayıf nokta anne -oğul ilişkisiydi.
Greta Garbo, Vivien Leigh, Isabelle Hupertte... Nice Anna’lar izledik bugüne dek. Bu kez Keira Knightley, yüzündeki ışıkla; kocası rolünde Jude Law olgunluğuyla; Vronsky’de Aaron Taylor-Johnson, vurguladığım “teatral duyguya” hizmet etmesiyle; artı Domhnall Gleeson (Levin) and Alicia Vikander (Kitty) mükemmel oyunculuklarıyla harika seçimlerdi.
Baştan sona \tkoreografi
Ah o baştan çıkarıcı dans sahnesi! Hani baloda Anna ile Vronski’nin dansı!
Tango şehvettir, vals asalettir diye bilirdik. Bütün ezberimiz bozuldu. Vals ve mazurka müziğiyle sevişildiği nerede görülmüş, üstelik birbirine sarılmadan!
O sahnede Anna ve Vronzkyv bildiğimiz hiçbir dansa benzemeyen bir vals yaptılar. O danstan aşk yarattılar. Elleriyle, kollarının içiyle seviştiler. Birbirlerine çok az değerek, devimleriyle seviştiler. Müthiş bir sahneydi.
Olayın mimarı koreograf 
Sidi Larbi Cherkaoui. (Çerkawi) Onu anımsamadınız mı? İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Sutra” adlı eserini izlemiştik!
Belçikalı anne, Faslı babadan doğma.
Martha Graham’ın rahlesinden geçmiş! Pina Bausch’dan (sahnedeki insan ilişkileri); Trisha Brown’dan (hareket ve anatomi); William Forsythe’dan (matematiksel yapı) etkilenmiş!
Ama yalnız o dans değil, filmin birçok anında çarpıcı bir koreografi vardı. İlk aklıma gelenler: Bürokrasi, memurların çalışması... T
arlada köylüler... Masa başında Levin ve Kitty’nin oyunu...
Bunlar gibi nice koreografik düzenleme filme çarpıcı bir “
modernite” katıyordu... Filmi görecek olanlar bunları fark etsin istedim.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024
Dans hayattır 2 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları