Görsel ve düşünsel zenginlik

18 Ocak 2013 Cuma

DOĞANÇAY: YAŞAMLA ÖRTÜŞEN RESİMLER, FOTOĞRAFLAR, KOLAJLAR...

\n

Turgutreis’te güneş çoktan batmıştı. Denizi ve günbatımını kucaklayan yamaçta ilerledim. Yamaçevleri’ni buldum. Birinin içine girdim ve orada “güneş” yeniden doğdu... Orası Burhan Doğançay’ın evi, atölyesiydi... Orada Doğançay’ın her döneminden birkaç eseri... Orada, duvarların konuştuğu, kapıların sizi şaşırttığı, tuvallerin ışık saçtığı, fotoğrafların gözle görünmeyeni görünür kıldığı bir dünya sizi kucaklıyordu... Akşam olmuştu. Turgutreis ayaklarımın altında ışıl ışıldı. Ufka baktım. Ufuk çizgisi görünmüyordu. Daha doğrusu izlediğim eserler aracılığıyla, ufuk, yeryüzü olmuştu. Geçen yazdı...

\n

***

\n

İstanbul’un göbeğindeyiz. Balo Sokağı, No: 42’de. “İşte Dresden 1945...” dedi pencereden dışarıyı göstererek... Sanki müttefik kuvvetlerin bombardımanı yeni bitmiş. Dışarıda delik deşik yapılar... Oysa içerisi, aydınlık ve aydınlatıcı, çağdaş ve evrensel özellikler taşıyan bir mücevher. Burhan Doğançay Müzesi... Dünyadaki 56 müzede eserleri olan sanatçı, kendi müzesini, tek başına, kendi yağıyla kavrularak İstanbul’da gerçekleştirdi. 2004’teydi. Ne bir kurum, ne devlet, ne belediye, ne de bir şirketten yardım, katkı almadan... İnanılması güç ama gerçek!
Büyük düşünmenin, ileriyi düşünmenin, tutkunun, azmin devreye girip, yaşam ağlarını örmesi... Cebinde 15 kuruşu yokken yollara düştüğü günlerdeki gibi... O gün bugün binlerce çocuk, öğrenci, bu müzedeki etkinliklere katılıyor...

\n

***

\n

New York’tayım. 80’li yıllar. Greenwich Village’da evi - stüdyosunda kendi pişirdiği kahveyi içerken dünyanın dört bir yanında hakkında yayımlanmış kitapları inceliyorum... Onu dünyaya tanıtan kent duvarlarıyla kucaklaşıyorum.
O kent duvarları ki Burhan Doğançay’a göre “Zamanın akışının belgeleridir; sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi yansıtırlar, aynı zamanda doğa güçlerinin saldırılarına ve insanların bıraktıkları izlere tanıklık ederler.”

\n

***

\n

Genç biri, adı Yahşi Baraz. İstanbul’da iddialı bir galeri açtı. İlk sergilerden biri Burhan Doğançay’a ait. Yıl 1975-76... Çarpıcı eserler. İçinde farklı türleri barındırıyor, gerçekliği soyuta dönüştürüyor; pop-art’a, yeni-gerçekçiliğe göz kırpıyor. Kat kat yırtılarak oluşan yüzeyler, her katmanın altından görünen farklı imgeler; o imgelerin gölgeleri... Kurdele şeritlerinin gölgeleri, üçboyutluluğa dönüşecek daha sonra... Bu ressamı mutlak tanımalıyım...

\n

***

\n

Sevgili Burhan Doğançay, sondan başa size ilişkin yolculuğumun satırbaşları böyle: Kent duvarlarını, resme, heykele, grafiğe, uygulamalı sanatlara, fotoğrafa dönüştürdüğünüz için... Bunu yaparken kendinizle yarışıp sürekli yeniyi aradığınız için... Sanat serüveninizde farklı biçemleri, sanat tarihi, antropoloji, tarih bilinci, toplumsal bilinçle bütünlediğiniz için sonsuz teşekkürler. Yarattığınız görsel ve düşünsel zenginlikle, yaşamımız zenginleşti. İyi ki varsınız.

\n

Hrant’ın arkadaşları

\n

Hrant Dink’in katledilmesinin üzerinden tam 6 yıl geçti. O gün bugün adeta milletle alay edilircesine bir gösteri sunuluyor... Sanki yargılama oluyormuş da olmuyormuş gibi... Cinayeti örgütleyenler yokmuş da varmış gibi... Gerçeklere ulaşmak aslında istenmiyor da isteniyormuş gibi...
Hrant’ın arkadaşları “
Buradayız Ahparig!” diyor. “19 Ocak’ta, seni vurdukları yerdeyiz... Şişli Meydanı’ndan (13.30’da) Agos’a (15.00)”
“Hrant’ın gerçek katilleri yargı önüne çıkarılmalıdır. Bunun için adalet arayışımızı daha da güçlendirmeli, kararlılığımızı göstermeli, sesimizi daha da gür çıkarmalıyız. İstedikleri kadar karartsınlar, korusunlar, kollasınlar. Biz bitti demeden bu dava bitmez....”

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları