Sihirli değnek yok ki... Uçurum büyük. Uçurum ürkütücü...

08 Temmuz 2022 Cuma

Bir tarafta şatafatlı lüks yaşam, dolup taşan eğlence yerleri, restoranlar... Öte tarafta bebeğinin mamasını, bezini bile satın alamayan, yemek yiyemeden sadece su içerek gece yatağa girenler...

Ya ortadakiler? Yaşam standartlarını çok da dibe vurdurmamak için debelenenler, kendi yağları ile kavrulmaya çalışanlar, belediyelerin ücretsiz kültürel etkinliklerine sarılanlar.. 

YOZLAŞMA BÜYÜK, YOZLAŞMA ÜRKÜTÜCÜ...

Değerler erozyonu toplumun her katmanına sızmış durumda. En alt ve en üst kesim en fazla etkilenirken ortadakiler şaşkına dönüp kendilerini koruma altına almaya çalışıyorlar ama nafile.. Bir doktor anlatıyor; hastanedeki odalarda hemen hemen her televizyon ekranında Müge Anlı’nın programı. Türkiyem kendi içler acısı halini izliyor.. Üzerinde düşünmeden, “Nasıl bu hale geldik?” diye asla sorgulamadan... “Saygı”nın yerini “çıkarcılık”, “karşısındakini dinlemenin” yerini “kendi sözünü kabul ettirme” alalı çok oldu...  

Zaten zor şartlarda çalışan doktorlar öldürülüyor bu ülkede; yüksek puanlarla kazanıp, yıllarını vererek tıp eğitimi alan gençler akın halinde göçüp geleceklerini başka ülkelerde arıyorlar.. Ve iktidarın umurunda bile değil. 

SUSKUNLUK BÜYÜK, SUSKUNLUK ÜRKÜTÜCÜ... 

Sedat Peker suç örgütü lideri. Bir şekilde sistemin dışına itildiği için konuşup duruyor. Devletin, siyasetin, iş dünyasının içindeki tüm pislikleri tek tek ortaya döküyor. Anlattıklarının her biri deprem niteliğinde... “Deli Çavuş” isimli hesaptan yaptığı paylaşımlarda kimler yok ki... 5’li çete, meşhur gazeteciler, Emniyet mensupları... Önceki gün savcılara seslendi: “Sayın savcılar, beni duyuyor musunuz? Şantaj yaptım diyorum, devrin başbakanına yaptım diyorum, Mehmet Cengiz de aracıydı diyorum. Başka ne delile ihtiyacınız var. Söyleyin hemen vereyim” dedi. Ne oldu? Koca bir hiç. 

Ortalığın toz dumana bürünmesi gerek normal şartlarda.. Ama olmuyor, olamıyor.. Hesaplaşma büyük. 

CEHALET BÜYÜK, CEHALET ÜRKÜTÜCÜ...

Sapır sapır dökülüyoruz. Bilgi, içinde bulunduğumuz çağın itici gücü. Dümenine bilimi, bilgiyi, teknolojiyi alan ülkeler alıp başını gidiyor. Türkiye tüm bunları üreten değil, tüketen grupta olduğu içindir ki yerinde sayıp duruyor. Hatta onu bile yapamıyor, savruluyor. Bugün diğer ülkeler ile karşılaştırdığımızda en yüksek enflasyonun Türkiye’de olması; en büyük beyin göçünün bizde yaşanması işte bunların sonucu... 

180’i aşkın üniversiteden debelensen beş altı iyi üniversite çıkaramıyoruz. İktidarın ve ona oy verenlerin bundan en küçük bir rahatsızlık bile duydukları yok.

KALABALIKLAR BÜYÜK, KALABALIKLAR ÜRKÜTÜCÜ...

Kuru kalabalık derler ya... Onu bile diyemiyoruz. Kentlerde büyük insan selinin arasında yaşamaya çalışıyoruz. O insan seli, medeniyetten giderek uzaklaşan güruhlar haline geliyor. Karşısındakini dinleme zahmetine katlanmadan konuşan, bağıran güruhlar.. Çöpler, trafik, keşmekeş... Herkesin elinde bir telefon. Tüketiyoruz... En değerli iki şeyi: Zamanı ve sevgiyi...

Nasıl tersine çevrilir? Sihirli değnek yok ki.. Ya dibe vuracağız ya silkinip harekete geçeceğiz. Toplumsal çöküşü durdurmanın ilk ilacı siyaset. 6’lı masanın gerek icraatları gerekse söylemi bu yüzden de önemli. 

Yarın bayram... Dokuz günlük uzun tatil umarım Türkiye’de üzerindeki ataletsizliği atabilmek için bir soluk alma dönemi olur.

Hepinize mutlu bayramlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları