Sağlıkta Dönüşüm Değil Çözülüm...

13 Mart 2013 Çarşamba

Tedavi için gittiğim diş hekimim, yardımcısına kullandığı iğne ve cihaz uçlarının azaldığını söyleyip, yeni sipariş verilmesini isteyince “Kullandığınız cihaz, aletler ve malzemeler içinde ne kadarı yerli ürün” sorusunu yönettim. “Hazırladığımız alçı, pamuk, biz diş hekimleri ve çalışanlar dışında her şey ithal” yanıtını aldım. Şaşırmadım aslında. AKP’nin “Sağlıkta Dönüşüm” paketinin, sağlığı alabildiğine ticarileştirirken, sektörü hızla şişmanlatırken, tıbbi cihaz alanında yerli üretimi desteklemesini beklemiyordum.
Ama gazeteye geldiğimde yine de küçük bir araştırma yaptım. İzninizle aktarayım: Türkiye’de tıbbi cihaz pazarı dünyadaki en büyük 30 pazarın arasında yer alıyor. 2010 yılında Türkiye tıbbi ekipman ve sarf malzemeleri pazarının büyüklüğü 2.1 milyar ABD Doları idi. Dünyada tıbbi cihaz sektörünün pazar değerinin 2014 yılında 368 milyar dolara çıkması tahmin ediliyor. Türkiye’de ise pazar büyüklüğünün 2015 yılında 3.12 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor. Değer açısından bakıldığında, tıbbi cihaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 85’i yurtdışından karşılanıyor. Yani ithal.. Yerli tedarikçiler genellikle bandaj ve enjektör gibi düşük teknoloji ürünlerinin imalatına odaklanmış durumda. Örneğin tek kullanımlık medikal plastiklerde 2008 yılında 178 milyon dolar olan ithalat, yüzde 100’ün üzerinde bir artışla 2012 yılında 380 milyon dolara ulaştı. Sektörün ihracatı ise sadece 38 milyon dolarda kaldı. Yerli üretim desteklenmediği takdirde sektörün 2016 yılı ithalatının yüzde 113 artışla 808 milyon dolara ulaşması bekleniyor. Bu işin sadece ekonomik boyutu...
Biliyorsunuz yarın 14 Mart Tıp Bayramı. Doğal olarak sağlık sektörünün sorunları da masaya yatırılacak. AKP
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile nasıl geniş halk kitlelerine ulaştıklarını, ilaç fiyatlarının nasıl gerilediğini, herkesin sağlık hizmeti alabilir hale geldiğini ballandıra ballandıra anlatacak. Doğru mu, doğru... Zaten tüm bunların toplumun geniş kesimlerinden destek almasından daha doğal bir şey olamazdı. Ama nereye kadar? Şimdi gelinen noktada toplum sağlıkta dönüşümün sonuçları ile yüzleşmeye başladı. Nasıl mı?
- SGK kapsamında çalışan gerek kamu gerekse özel hastanelerde hem başvuru sayısı hem performans değerlendirilmesine bağlı
“parça başı” ödeme sistemi ile kalite ciddi derecede düşürüldü. En düşük maliyetle en fazla kazanma dürtüsü ile hasta sağlıkta ticarileştirilme sürecinin kazanç kapısı haline getirildi. Hepimiz kaç kere karşılaşmışızdır; gereksiz yapılan tanı ve tedavi işlemleri, boşuna istenen röntgenlerle... Yapılmadığı halde yapılmış gibi hastalardan imza alınarak gösterilen çeşitli işlemler, bir kez kullanılması gereken sarf malzemelerinin birkaç kez kullanımı ve çok kalitesiz malzeme kullanımı aslında düşük olan SGK fiyatlarına rağmen kârlarını maksimalize etmeye çalışan sağlık hizmeti veren kurumların ana politikaları haline geldi. Bu kadarla da kalınmadı, emek yoğun bir sektör olan sağlıkta, göreceli yüksek olan emek giderleri insanlık dışı taşeronlaştırma, uzun çalışma saatleri ve uygulanan baskı politikaları ile en düşük seviyeye indirilmeye çalışılıyor.
- Sağlığa harcanan para bugün yaklaşık 60 milyar dolar. Peki bu para nereye gidiyor? Yalnızca binde 8’i halk sağlığı harcamalarına ayrılıyor, yaklaşık yüzde 95’i ise ilaç ve hastanecilik hizmetlerine gidiyor. Anlayacağınız oyunun kazananı, ilaç ve tedavi hizmeti üreten sağlık şirketleri. Türkiye’de hastanelerin üçte biri özel. AKP döneminde açılan hastanelerin yüzde 80’i özel hastane. SGK ödemelerinin yüzde 40’ı özel sektöre yapılıyor. Özel hastanelerdeki MR ve tomografi cihazı sayısı, fakülte hastaneleri de dahil bütün kamudan fazla.
- Gelin bir de Sağlık Bakanlığı’nın bütçesine bakalım. 2002 yılında 3 milyar lira olarak kesinleşen bütçe, 2012 yılında 14.3 milyar lira olmuş. 2013 yılı için ise 16.8 milyar lira olarak belirlenmiş. 2013’ün dağılımına baktığımızda, Sağlık Bakanlığı’na 2.4 milyar, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na 8.1 milyar, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na 6 milyar lira ayrıldığını görüyoruz.
Peki devletin resmi kurumlarından sağlığa ayrılan pay (2012 yılı bazında) 14.3 milyar iken, Türkiye’deki toplam sağlık harcaması 60 milyar iken aradaki 32.7 milyarlık fark nereden sübvanse ediliyor/karşılanıyor? Sorunun yanıtı zor değil? Tabii ki vatandaşın cebinden katılım payı olarak ve dolaylı yahut doğrudan ödediği vergilerden...
- Haa bir de küçük bir parantez açalım. Bırakın gelişmiş ülkeleri bir tarafa; Küba bütün aşılarını kendisi üretir. Türkiye ise aşı üretim merkezlerini kapatır. Son olarak AKP kuş gribi aşısı üreten birimi kapatmıştı. Aynı akıbet SSK’nin ilaç fabrikalarının da başına gelmişti...
Daha fazla söze ne hacet...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pusulanın ibresi... 17 Mayıs 2024
Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları