Anne Ben Barbar mıyım?

23 Ekim 2013 Çarşamba
Oktay Ekinci’nin anısına...
13. İstanbul Bienali’nin o
son derece çarpıcı “Anne
Ben Barbar mıyım?” soru
başlığına en çarpıcı yanıtı
bienalin kapanışından 3
gün önce yani 11 Ekim’de
İstanbul Boğazı’nı akşam
saatlerinde yavruları ile
yüzerek geçen yaban
domuzu ailesi verdi.
Yaşam alanları üçüncü boğaz köprüsü inşaatı
için kesilen ağaçlar yüzünden ellerinden
alınmıştı. Tek çare göçtü onlar için...
Peki ya daha güvenli yaşam alanlarına
ulaşma hayali ile güvenlikten yoksun
küçücük teknelerle gece yarılarında Akdeniz’i
aşarak Avrupa sahillerine ulaşmaya çalışan
kaçak mülteciler? Savaştan, yoksulluktan,
güvensizlikten kaçarak umuda yapılan
yolculuğun denizde can vererek sonlanması.
Birbirlerine sarılmış halde bulunan cansız
bedenler...Onlarca değil yüzlerce... Akdeniz’de
sadece iki hafta içinde yaşanan tekne
felaketlerinde yaklaşık 400 kaçak göçmen
hayatını kaybetti.
Ya Batı’nın sağır edici suskunluğu?
Suriye’de yaşanan savaştan kaçarak başta
Türkiye olmak üzere kendilerine sığınacak ülke
arayan insanların dramı? Yaşadıkları insanlık
dışı koşullar?
Katar 2022 yılında futbolda Dünya Kupası’na
ev sahipliği yapacak. Şimdiden dev bir
şantiyeye dönüşen ülkede çoğu Hindistan,
Nepal ve Sri Lanka’dan giden göçmen işçiler
modern kölelik koşullarında çalıştırılıyor. 50
derece sıcakta günde 10-12 saat... Ve haftada
12 işçi yaşamını kaybediyor. Yapılan hesaba
göre çalışma koşulları düzeltilmezse, 2022
Dünya Kupası’nın başlama vuruşuna kadar 4
bin işçi hayatını kaybedecek.
Likör fabrikasından Karayolları’na
Zamansız aramızdan ayrılan sevgili Oktay
Ekinci 5 Mayıs 2008 tarihli İstanbul’da
İmar Oyunları” başlıklı yazısında “Son 4
yılda 4 bine yakın ‘plan değişikliği’ yapıldı;
yoğunluk arttıkça kent içindeki yeşil daha
da azaldı. İstanbul’da mahalle aralarında
bile gökdelenler yükseliyor. Görülmemiş bir
çalışkanlıkla her gün ortalama 3 arsanın imar
kuralları ‘daha fazla inşaat yapılabilmesi’
için değiştiriliyor” diye yazmıştı. Acaba
aradan geçen 5 yılda yapılan imar planı
değişikliklerinin sayısı kaç oldu?
ODTÜ’ye gece yarısı
baskınıyla ve polis
güçleri ile girip binlerce
ağacı söken mantık
ile Taksim’de haziran
ayında Gezi’nin ağaçlarını
sökmeye çalışan mantık
arasındaki fark ne?
Peki Gezi için verilen
tepki neden ODTÜ’de
daha cılız? Nedeni korku mu, yılgınlık mı,
çaresizlik mi? Her üçü de mi?
Mecidiyeköy’deki eski likör fabrikasının
bulunduğu arazi istenirse yemyeşil bir parka
dönüştürülebilirdi. Keza Zincirlikuyu’daki
eski Karayolları arazisi de. Bugün her iki
arazinin de üzerinde devasa gökdelenler
yükseliyor. Gazetelerde çarşaf çarşaf
ilanlarla, söyleşilerle... İstanbul’a uçaktan
bakın, sadece beton bir kent görünümünde.
Hızla betonlaşıyor, hızla kimliksizleşiyor.
O kadarla kalsa iyi; yüksek binalar kentler
üzerindeki hava akımlarını da olumsuz
etkiliyor. Hava kirliliğinin artmasının kanser
hastalığı ile doğrudan ilişkisi var.
Rant, kâr hırsı, tüketerek büyümek,
başkalarının yaşamı pahasına kendi ticari
ya da siyasi çıkarlarını gözetmek... Ya
da sessizliğini korumak; haksızlıklara,
hukuksuzluğa, talana ses çıkarmamak...
“Anne ben barbar mıyım” sorusunun yanıtı
işte tam buralarda yatıyor.
 


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları