Olaylar Ve Görüşler

"Atları da Vururlar", Bir De... - A. Celal BİNZET

13 Haziran 2020 Cumartesi

Anamalcılığın merkezi olan ülke, ekonomik krize düştüğünde takvimler 1929 yılını gösteriyordu. Birinci Dünya Savaşı her ne kadar Avrupa anakarasında gerçekleşse de uzaktan gelerek katılan ülke ABD olmuştu. Her savaş sonunda toplumların ekonomik ve toplumsal çöküntüye uğraması kaçınılmazdır.

Bu yazgıdan patron ülke de kaçamadı. İşsizliğin yarattığı olumsuz ortam, silah tacirleri, yasadışı işler ve zenginleşen vurgunculara kaldı. Dönemle simgeleşen adların başında Al Capone geliyor. Az önce belirtilen tüm eylemler bu kişi adıyla özdeşleşmiştir. O, 1920-33 yılları arasında uygulanan içki yasağından, silah satışlarından, vurgunculuktan zenginleşen bir patron oldu. Bu arada sokaklar başıboş gezen gençlerle dolmuştu. İşsizliğin yol açtığı cana kıymalarda rekor artışlar gözlendi. Sağda solda ölenlerin cesetlerinin çöplüklere atıldığı dönem kayıtlarında okunuyor.

BİLİNEN KONU

İşsizliğin tavan yaptığı ülkede bomboş gezen gençlerin sokak yerine sığınacakları bir yerlere gereksinimleri var. Ayrıca onları oyalamak, zamanlarını doldurmak gerek. Bu amaçla kimi kafe ve barlar gençler arası dans yarışmaları düzenler. Amaç pistte en uzun süre dans ederek kalmayı sağlamak. Bunu özendirmek için de belli sürelerde eylemi sürdüren genç çiftlere sosisli sandviç verilecektir.

Yemek parası olmayan gençlerin hep daha uzun süre pistte kalarak daha fazla bedava yiyecek elde etmek istemeleri olağan bir durum. Başlangıçta güzel duygular eşliğinde süren dans zaman ilerledikçe çiftler arası yarışa dönüşür.

Hem başkalarıyla hem de kendileriyle içten içe bir yarış. Dahası, yorulan bedenler, patlayan ayak tabanlarının acısıyla dayanılmaz bir işkence olur. Uzun süreli direnmenin sonunda ölüme yaklaştığını duyumsayan genç kız, erkek arkadaşından kendisini vurmasını isteyecektir. En azından ölümü sevdiği birisinin eliyle olsun ister. Çünkü işin sonunda ölünce bir çöplüğe atılmak var. Tıpkı yaralanan atın sahibi tarafından öldürülmesi gibidir son.

1929 AMERİKASI GİBİ

Bu haliyle roman, 1929 büyük Amerikan krizinin yarattığı içki yasakları, silah kaçakçılığı, soygun ve öldürmelerin altında işsizliğin yarattığı bunalımlardan çıkış yolları arayanları betimliyor.                                                                                                                           
Bugüne dönersek, yine büyük ekonomik kriz altında işsizliğin, yaşam pahalılığının ve kendini öldürmelerin yoğunlaşması tıpkı 1929’lar Amerikası’nı anımsatmaz mı?

Küçük Amerika olmak böyle bir şey galiba. Yaşanan gerçekliği örtbas etmek, kimilerini oyalamak için de dans salonları yerine bir başka oyuncak var gündemde. Televizyonlarda gün boyu sürdürülen atlama, zıplama yarışmaları, boş ağız dalaşları ve kazandırılan ödüllerin kitleleri günlük sorunlarından uzakta tutmak gibi bir işlevi bulunuyor. Asıl yaşamsal konular her şeyin gerisine itilmekte böylece. Katılımcıların ortak özelliği çalışmadan para kazanmak. Bir de tanınır olmak. Yapılanların insanların ekonomik durumunu gerçek anlamda düzeltme gibi bir sorunu bulunmuyor ne yazık ki…

Yıllar öncesinde Maurice Duverger’in söyledikleri tam da bu duruma uygun sözler: Halkın ahmaklaştırılması teknikleri çoktur. Sinema, spor!.. Bu yollardan halk gerçekdışı, hayali, sanal ve çocukça bir dünyaya daldırılır. Dikkati de böylece gerçek sorunlardan başka yana çekilir.”

Bunlar günümüzde yazılsaydı sinema ve sporun yanına mutlaka öte dünya masalları ile televizyon da eklenirdi. Yaşanan kriz içinde zenginleşen bir azınlık yanında yoksullaştırılan halkı oyalamanın en güzel oyunlarını izlemeye devam ediyoruz şu günlerde. 

A. CELAL BİNZET




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları