Mehmet Ali Güller

İkinci yüzyılın önündeki iki sorun

29 Ekim 2022 Cumartesi

Gerçi bugün Cumhuriyetin 99. yaşı ama seçim iklimine katkısı üzerinden siyaset erken doğumla “yüzyıl”ı tamamladı bile! 

Biz de buradan hareketle yüzyıl biterken ikinci yüzyıla işaret eden bir değerlendirme yapalım: Birinci yüzyılda ortaya çıkan ve ikinci yüzyılda mutlaka çözülmesi gereken iki temel sorunu tartışalım.

1. Sorun: Bağımlılık

Mustafa Kemal Atatürk, “Bağımsızlık benim karakterimdir” derken kişisel bir özelliğine değil, kurucu öznesi olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi karakterine işaret ediyordu. 

Kurtuluş Savaşı, sadece bir işgalden kurtulma savaşı değil, çeşitli düzlemlerdeki bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldırma savaşıydı: 

a) İstanbul’un siyaseten son 50 yılda önce Londra’ya, sonra Berlin’e bağımlı olmasının kesilmesidir.

b) Ekonominin Düyunu Umumiye ve benzeri mekanizmalarla büyük devletlere bağımlılığının kesilmesidir.

c) Kul-hanedan ilişkisinin kesilmesi ve çağdaş devlet-yurttaşlık ilişkisinin inşa edilmesidir.

Ancak Cumhuriyetin birinci yüzyılında, Kemalist Devrim’in sürdürülememesi sonucunda Türkiye tüm bunları yitirmeye başladı:

a) Ankara, NATO üzerinden Washington’a bağlandı; Atlantik kampı içinde ve blok siyasetleri düzleminde tam bağımsızlığını kaybetti. AB üyeliği gibi tam bağımsızlık ilkesine aykırı bir “hayal” hedef, hâlâ Ankara’nın stratejik hedefi.

b) Türkiye, ekonomide önce IMF’ye, ardından Londra tefecileri ile New York bankerlerine bağlandı. Türkiye’de lira değil dolar egemen oldu. Üreten değil satın alan, parası bitince borçlanan ülkeye dönüşüldü.

c) Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasının siyasi mekanizması olan Meclis pek çok işlevini yitirdi ve birinci yüzyılın sonunda bu topraklarda yeni tür bir saray rejimi oluştu.

2. Sorun: Ön-Sünni İslam devleti

Kurtuluş Savaşı ve devrimci Cumhuriyet ile kul yurttaşa, ümmet ulusa dönüştü. Kulun ve ümmetin hanedanla ve hilafetle ilişkisi yerine yurttaşın ve ulusun laik devletle ilişkisi inşa edildi. 

Ancak Atlantik kampı içinde bağımsızlığın yitirilmesiyle birlikte, laiklik de aşındırılmaya başlandı. Çünkü Ankara’nın çağdaşlaşma hedefinin yerini, Ankara’nın bağlandığı emperyalist merkezin stratejik hedefi almaya başladı. Emperyalizmin stratejik hedefi, komünizmle mücadeleydi ve SSCB’yi İslamcılıkla kuşatmaktı. 

Türkiye o çizginin devamında adım adım bugün bir “ön-Sünni İslam devleti” haline gelmeye başladı. Artık Diyanet kadroları eğitim kurumlarından hastanelere kadar hemen her yerde görevlendirilir oldu. Diyanet kadrosu imamlara, Saray kararnameleriyle psikologluktan öğretmenliğe kadar pek çok ek işlev yüklenerek toplumun dinsel dönüşümü hızlandırılmaya çalışılıyor. 

Çağdaş yasalar “iki ayyaşın yaptığı yasalar” olarak küçümseniyor ve dini emirlerin kanunların üstünde olmasının önü adım adım açılıyor.

Kısacası, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında önümüzdeki bir diğer önemli sorun da laik devletin bir ön-Sünni İslam devletine dönüşmüş olmasıdır.

DEVRİMCİ CUMHURİYET

Dolayısıyla 2023’te Türk milleti şu kararı verecek: Cumhuriyetin birinci yüzyılının başındaki bağımsızlık ve laiklik hedeflerine mi sahip çıkılacak, yoksa birinci yüzyılın ortasında başlatılan ve sonuna doğru hızlandırılan din devleti hedefine mi teslim olunacak?

Cumhuriyetin 98. yılına girerken bu köşede “Çıkarılacak asıl ders şudur” demiştim: Devrimcilik, Atatürk’ün altı oku içinde en önemlisidir. O ok olmayınca diğer okların ulaşacağı mesafe kısalmaktadır. Artık korunacak bir Cumhuriyetimiz yok, yeniden devrimci programla inşa edilecek bir Cumhuriyete ihtiyacımız var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları