Yüzyıllardır çarpışan iki duygu: İktidar tutkusu ve vicdan!

08 Ocak 2023 Pazar

Bu günlerde kimseler bana, ülkemizin seçimle başa gelen iktidarların yönettiği bir Cumhuriyet olduğunu söylemesin! Gerçekten durumumuza bir bakın, cumhurbaşkanı televizyonlara çıkıyor, emekli maaşlarını sadaka dağıtır gibi beşer beşer artırarak ilan ediyor. Yoksulluk sınırında bir asgari ücreti müjde verir gibi açıklıyor. Kısacası emekliler, çalışan mavi yakalılar, beyaz yakalılar yani kendisinin sürekli belirttiği gibi “çapulcular”, “sürtükler” benim umurum değil diyor. Dağıttığı paralar kendi mal varlığından(!) canı ne kadar isterse o kadar verir! Sermayedarlar ve tarikatlar dışında bu ülkede yaşayanlar vatandaşı değil! Bu ahvalde benim iki soru aklıma gelip takılıyor: Ya yaklaşan seçimler bir nedenle yapılmayacak ya da gerçekten para bitti. Sağdan soldan toplananlar kayıtdışı paralar 85 milyonluk bu ülkeye artık yetmiyor. Yani saldım çayıra Mevlam kayıra durumundayız.

Gustav Klimt. Orjinal adı: Ölüm ve Hayat.

Vatandaş da artık yoruldu. Her gün her çeşit aşağılanmaların olduğu bir ülkede yaşamak zor. Üstelik artık sığınacağımız hiçbir şey kalmamış gibi, “12 Eylül’den sonra her şey bizi adım adım apolitik olmaya yönetti”. “Sesini çıkaranı içeri alıyorlar”. “Biz ne yapabiliriz ki?” sözlerini duymaktan herkes bıktı. Ben de! Böyle söyleyenlere hep aynı cümlelerle yanıt veriyorum: “Kardeşim, çocukları için yüz bin kişi yürüyor mu?” “Artık oğlumu ‘vatan sağ olsun’ diyerek ölüme yollamak istemiyorum” diyenler çoğaldı mı? “Sanal alemde dünyayı bir sözcükle düzelttiklerini sananlar ne zaman yollara dökülecekler?” Yanıtlarım daha da çoğalabilir, daha da kötüsü, yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkedeki vicdansızlık bana acayip dokunmaya başladı. Bu vicdan duygusu nedir? Nasıl öğrenilir?

Nedense bu günlerde sık sık, bir dava için kendini yakan Budist rahipler aklıma geliyor. Daha doğrusu inandıkları dava uğruna ölüme gidenler. Dünyada sayıları az değildir. Duydukları nasıl bir acı, nasıl bir vicdan azabıysa, onları ölüm götürüyor ama arkalarında derin bir iz bırakarak nedir onları saran ve ölüme sürükleyen bu vicdan duygusu? Hiç kuşkusuz vicdan duygusunun temelinde, herhangi bir başka güç tarafından cezalandırılma korkusu yatar. Örneğin Katolikler, günah çıkararak vicdan duygusundan arınmayı bulduklarından beri son derece rahatlamış olmalılar. Öldür, ırzına geç, işçilerini sömür, kendini beş kuruş için mafya babalarına sat, ama papaza gitmeyi asla unutma. Tanrı kullarının itiraf edilmiş suçlarını bağışlar. Müslümanlıktaysa, öyle papaza filan gidilmez. Suç da günah da Tanrı ile kul arasındadır. Ve ne halt edersen et, iki rekat namaz kıldın mı Tanrı seni bağışlar.

İnsanoğlu, vicdanın bu kadar kolay temizlendiğini görünce toplum düzenini sürdürmek için ahlak ve adalet duygusunu abartıp, bunları herkesin uyması gereken kurallar haline getirmiştir. Bir düşünün bu dünyanın düzeni sadece insanoğlunun vicdanına bırakılsaydı nasıl olurdu? Şimdi pek çoğunuzun bugünkünden beter olmazdı diyeceğini biliyorum. Haklısınız, zaten papa, tüm Katolikleri kutsayıp günahlarından arındırdı. Müslümanlar da namaz kılıp duruyor, geriye ne kaldı? Rus Ortodokslar mı, onlar dünyaya geldikleri için suçlu olduklarını düşünürler ve her davranışlarıyla suçlarından biraz arınmaya çalışırlar. Ama onlar da kendi yazarlarının, kendi yönetmenlerinin vicdan duygusunu, insanın kendiyle hesaplaşmasını anlatan muhteşem romanlarını okumayı, muhteşem filmlerini seyretmeyi bıraktılar, şimdilerde Rus mafyası dünyaya hâkim olma harekâtına geçmiş durumda, kim takar vicdan duygusunu?

Ama bir güvencemiz var, vicdan duygusu inatçıdır, tıpkı intikam duygusu gibi iktidar tutkusu gibi nesilden nesile geçebilir. Bütün papaz kulübelerine, kılınan namazlara rağmen yaşamını herhangi bir kimlikte, herhangi bir biçimde sürdürebilir ve hiç umulmadık bir zamanda açığa çıkar.

Bir gün, Amerika topraklarında yaşayan bir annenin sesine yerleşir ve sessiz yataklarında uyuyan anneleri uyandırır. Çünkü o annenin oğlu, hiç bilinmeyen topraklarda, nedenini asla bilemediği bir savaşta ölmüştür. Bir gün bir küçücük kız çocuğunun bir çalılıkta ırzına geçilir ve onun ölü bedeninin acılı resmi gazetelerde yayımlanır. O gazete haberini gören, okuyan birileri, belki bir yargıç, belki bir öğretim görevlisi, kendi kendiyle hesaplaşır ve ertesi gün pek çok nimeti elinin tersiyle iterek yepyeni bir hayatın peşine düşebilir.

Evet, vicdan duygusunu yok etmek için ne kadar çok yol bulunursa bulunsun, insanoğlunun belki de bu en görkemli, en insana yakışır özelliği asla yitmez. Ama yitmemesi yetmez, vicdan duygusu ancak bilgiyle, özenle çoğaltılabilir. Yani dünyanın ve hepimizin işi zor. Bu vicdan duygusu bela bir şeydir, geldi mi gitmez ve insanı yollara düşürür. Düşürsün! Yollara düşürsün!

Önemli bir bilgi: Çok özenilen Osmanlı döneminde, örneğin padişah Yavuz Sultan Selim tüm kardeşlerini ve onların çocuklarını öldürterek iktidarını korumuştur. Ayrıca vezirlerini de sürekli öldürttüğü bilinir. Halk arasında küfür gibi bir söz vardır: “Yavuz’a vezir olasın!” Yani William Shakespeare Hamlet’i boşuna yazmamıştır, iktidar en çok vicdan duygusunu yok eder.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları