*‘Bana bir varmış de...’

01 Ocak 2023 Pazar

İşte yeni bir yıl, doğrusu bu yıla neşe içinde, karlarda yuvarlanarak geçirmek isterdim. Olmadı ve son anda sevdiğim dostlarımın arka arkaya yitip gitmesi, ölümün benim kuşağıma bir adım daha yaklaştığını hissetmem hiç de yabancısı olmadığım bir hüznün ferahlatıcı sularına sürükledi beni. Ve birden ünlü İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci’nin Paul Bowles’in Esirgeyen Gökyüzü romanından uyarladığı Çölde Çay filmindeki bir kahramanın söylediği söz gelip yanı başıma oturdu. Filmin kahramanı güneşin usulca aydınlattığı uçsuz bucaksız çöle bakıp şöyle diyordu: “Kim bilebilir daha kaç gündoğumu, daha kaç günbatımı görebileceğimizi?”

 Yeni yılın ilk günü böyle dramatik bir giriş yapmayı ben de istemezdim ama onları yitirdim. Kimlerden söz ediyorum: Benim sessiz kahramanlarımdan. Bu ülkenin taşına, toprağına, türkülerine, antik kentlerine, en güzel resimlerine, en güzel heykellerine, en güzel seslerine, en sahici fotoğraflarına sahip çıkan yani bu ülkenin her bir yerinde, her alanında kimseler onları zorlamamışken ömürlerini mucizelere adayan insanlardan. Çevrenize, kitaplığınıza şöyle bir bakın. Ülkemizdeki hoyratlığa rağmen, inatla bastığımız topraklardaki 42 uygarlığı bize ders gibi anlatan Nezih Başgelen’in özenle hazırladığı kitaplarınızı göreceksiniz. Ölüp giden ressamların, şairlerin özenle basılmış resimlerini, şiirlerini kucaklayan birkaç kitabınız muhakkak vardır. Pek çoğunda Nevzat Metin imzasını göreceksiniz. Sonra nerede olursanız olun telefonunuzu açıp aramızdan çok erken ayrılan Hasan Kalan’ın uzak diyarlardan getirdiği bir bozlak dinlemeye başlayın ardından 21 yıldır Afyon’da inatla klasik müzik ve caz festivalleri yapan Hüseyin Başkadem’in Frikyalı kadınlara caz dinlettiği ve kadınların da caza en usta dansçılar gibi ayak uydurduklarına tanık olun. Bir ara Hüsamettin Koçan’ın Bayburt’un ıssızlığını neşeli bir ıslıkla şenliğe çeviren Baksı Müzesi’ni ziyaret edin.

(Nevzat Metin yaşama sevinci ve yılmayan enerjisiyle UKKSA’da zeytinleriyle hep muhabbet edecek.)

Benim kahramanlarım o kadar çok ki bu kısacık yerde hepsini yazamam beni bağışlasınlar. Ama yakın zamanda yitirdiğimiz Sarper Özsan ve iki gün önce yitirdiğimiz Nevzat Metin bugünkü kahramanlarımızı olsun. Sarper Özsan’ı hepiniz biliyorsunuz, onun Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynanan Ana oyunu için yazdığı o marş:“Bir Mayıs. Bir Mayıs işçinin emekçinin bayramı / Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı...” Evet bu sözleri 1 Mayıs’larda hep bir ağızdan ne kadar çok söyledik! Öyle mütevazı, öylesine üretkendi ki ben şanslıyım,onunla 12 Eylül’ün karanlık günlerinde birlikte bir oyun çalıştım: “Küçük Sevinçler Bulmalıyım.” Oyundaki şiirleri bana defalarca yazdırdı, notalara uygun olmalıymış, hiç gocunmadan onun bilgeliğine kendimi bıraktım. İyi de yapmışım.

Şimdi gelelim Nevzat Metin denilen tutkunun ne olduğunu bana, pek çok dostuna yaptıklarıyla anlatan bir adama. O da çekip gitti. Kim bilir hangi projeler onunla birlikte yitti? Neyse ki ardında ressamlar için, şairler için kotardığı muhteşem kitaplar bıraktı. Onlarca, adı hâlâ anılan sergiler düzenledi. Ama onun asıl tutkusu UKKSA’ydı (Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi). Datça’ya yolu düşüp oraya gidenlerin şaşırdıkları bir sanat ve kültür alanı. Zeytinlerin Tanrı gibi korunduğu, uluslararası ve ulusal pek çok heykel, resim, seramik ürününün sergilendiği muhteşem alanlar ve her daim çocukların, kadınların, erkeklerin harıl harıl çalıştığı atölyeler. Ben bile seramik atölyesinde şahane (!) şahmeranlar yaptım.14 yıldır Can Yücel’i her yıl mezar başında anan UKKSA dostların da el vermesiyle bu muhteşem mekânda pek çok güzel işler yapıldı. Onun en değeri insanı her işe koşan Emine Karslıoğlu ve kendisini ancak birlikte yenilen akşam yemeklerinde görür ve Nevzat’ın 12 Mart ve 12 Eylül hikâyelerini dinlerdik. Sıkı bir devrimciydi hep öyle kaldı. 12 Mart öncesi onu vapurda görüp tanıyan bir grup ülkücü hemen zaten ufak tefek Nevzat’ı kucaklayıp denize atmışlar. Yüzme bilmiyor, debelenmiş debelenmiş sonunda durumu fark edenler onu yarı baygın sudan çıkarmayı başarmışlar, bu nedenden Nevzat denize girmeyi değil kıyıda oturup yeni projeler üretmeyi severdi.

 Ben en çok UKKSA’da resim ve küçük heykellerin sergilendiği galeride vakit geçirmeyi severim. Kocaman atölyenin tavanı her girdiğimde beni heyecanlandırır. Çünkü bana çocukluğumun Ermeni mimarların yaptığı Antep evlerini anımsatır. Müthiş bir hikâyesi var, Nevzat da para yok ama bitirmesi gereken bir resim galerisi var. Ucuz seramik bulurum diye Balat’ta dolaşıyor, birden bir adamın sokağa atılmış küçük desenli belki de 100 yıllık seramik parçalarını bir çuvala doldurup kamyona taşıdığını görüyor. İşte tam istediklerinden, adam eski bir evden çıkarmış, atmaya götürüyor.Nevzat hemen kamyon parasını verip o seramikleri UKKSA’ya getiriyor ve işte resim atölyesinin tavanı böyle oluşuyor.

Evet yeni bir yıla girdik, belli ki zor bir yıl olacak ama bir ülkenin her yerinde mucizeler yaratanlar varsa, biz de onları korumaya kendimize görev bellemişsek vız gelir tırıs gider!.

* Can Yücel



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları