Cumhuriyet Eritilirken

05 Ocak 2013 Cumartesi

Adaleti Bulduk

Karikatürist arkadaşımız Murat Sayın ile Cumhuriyet Ankara Eki’nde yayımladığımız “Ankara Kedisi Misket” başlıklı çizgi kahramanını, Melih Gökçek Belediyesi 2011’de yapılan Dünya Çocuk Oyunları’nda adıyla, sanıyla, çizgisiyle maskot olarak kullandı.

\n

Biz de Türkiye’de adaletin sağlanabileceği gibi bir saflıkla mahkemeye başvurduk. Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne gitti dosyamız. Mahkeme, konuyu bilirler diye fikri hukuk uzmanı Mustafa Ateş, ressam Ziya Fırat Doğançay ve hukukçu Canan Tanrıöver Yılmaz’ı bilirkişi atadı.
Bilirkişiler rapor hazırladı. Onlara göre, belediyenin maskot olarak kullandığı Misket ile bizim Misket aynı değilmiş!
Bu saptamayı, yukarıda belediyenin maskotu Misket ile bizim Misket’i yan yana koyarak okurlarımızın açık görüşüne sunuyoruz.
Yine o bilirkişiler, Misket adının kullanılması rastlantısını da
“İltibasa yol açmış olabileceği muhtemeldir” diyerek geçiştirdiler. Geçiştirdiler, çünkü kendilerini “haksız rekabet hukukunda uzman” bulmadılar.
Sonuç... Biz davayı şimdilik yitirdik.
Murat Sayın ile yarattığımız Misket’i göstere göstere başkasına kaptırdık. Böylece ileri demokrasimizde adalet yerini bulmuş oldu.

Nereye İlerliyoruz


\n

Bir yıl daha geçti, baskıyla, yasaklamalarla...
Araştırmacı-yazar
Orhan Tüleylioğlu, “İlerliyoruz, demokratikleşiyoruz” gibi laf salataları arasında boğazımıza takılan kılçığa değiniyor:
“Türkiye hâlâ düşünce özgürlüğü için mücadele veriyor. Örneğin, ülkemizde kitap her zaman suçlu sayıldı. Bugün de sayılıyor. Siyasal çalkantıların, kitle hareketlerinin ve halkın iktidara karşı oluşturduğu muhalefetlerin tek nedeni olarak hep ‘kitap okuma’ etkinliği görüldü. Bunun sonucunda da ‘yasak kitap’ kavramı oluşturularak insanlara siyasal baskı uygulandı, uygulanıyor.”
Tüleylioğlu, yakın geçmişten bir örnek verdi:
“1975’te, İçişleri Bakanlığı 1956 yılından itibaren yasaklanan kitap, dergi, gazete, bülten, afiş ve plakları kapsayan bir kitap bastırarak valiliklere ve emniyet müdürlüklerine göndermişti. Kitap, ‘Adli Mercilerce Toplatılmasına Karar Verilen Basılı Eserler’ adını taşıyordu. Bir anlamda yasaklı kitapların kitabıydı bu.”
Yakındır, bu kitabın ikinci baskısını yaparlar, okunacak tek kitap olarak da piyasaya sürerler.

\n

Başımızdaki ekibin, softalığı ilmek ilmek örerek bugünlere nasıl geldiğine ilişkin bir öykü... Cumhuriyet’te yetişen gazeteci Banu Salman anlatıyor:
“1989’da Şabanözü Lisesi 1. sınıfında öğrenim görürken okula atanan öğretmenlerden bir grup dini eğilimleriyle belirginleşmeye başladı. Bunlardan Almanca öğretmeni, boş derslere gelip derste dinsel konular anlatıyordu. Tartışma ortamı içerisinde öğrencilere, ‘Kimileri baldırı çıplak, mini etekle gezerlerse ben de sarık sararım’ benzeri söylemler kullanıyordu. Öğrencilere kitaplar da veriyordu. Kız öğrencilerde yavaş yavaş kapanmalar başladı. Bir gün 3 kızı yanlarına çağırıp 19 Mayıs Bayramı gösterilerine katılmamalarını söyledi. Okuldaki tüm öğrenciler, müzikle, oyunla hazırlanan gösterilere katılıyorlardı. Kızlar ‘Katılmamız zorunlu’ diye karşı çıkınca ‘Rapor alın’ dedi. Kızlar hasta olmadıklarını, nasıl rapor alacaklarını sorduklarında ‘Cihada kadar yalan söylemek mubahtır’ dedi. Bu öğretmen hakkında 3 kızdan birinin ailesi dava açtı. Ben de derste söylediklerini mahkemede tanıklık yaparak anlattım. Aynı ekip içerisinde yer alan diğer öğretmenler de okulda baskılarını sürdürdüler. Okul derecesine giren bir öğrenci olmama karşın sınavlarla bütünlemeye bırakamayacakları için sözlü ve ödevime 1 vererek biyoloji dersinden bütünlemeye bıraktılar. Bu öğretmenler daha çok fen bilimlerinde yoğunlaştıkları için ben lise 2’de bölüm seçerken edebiyat bölümünü tercih ettim. O dönemde tanıklık yapmamam, bu işe karışmamamız için ailem üzerinde de çok baskı yapıldı. Benim dışımda davada tanıklık yapan da olmadı. Kızların da mahkeme öncesinde müftüye götürülüp yalan söylemelerinin günah olmayacağı yönündeki konuşmalarla ikna edildiklerini öğrendik. Avukatlığını eski MSP’li ve RP’li bakanlardan Şevket Kazan’ın yaptığı öğretmen, DGM’de görülen davada beraat etti. Zaten soruşturma ve dava süreci başlar başlamaz öğretmen ortadan kaybolmuştu. Daha sonra başka bir okula, neredeyse ödüllendirmeyle atandığını duyduk. Ama bizim üzerimizdeki baskılar devam etti. İlkokul müdürü olan babam hakkında soruşturma açıldı. Bir süre sonra ailemin tayin istemesiyle Ankara’ya taşındık. O zamandan bu zamana 20 yılı aşkın bir zaman geçti, artık küçük bir ilçede belki de öğrencilerin, özellikle de kız çocuklarının toplum içerisinde tek etkinlikleri olan 19 Mayıs gösterilerine katılmalarını engelleme hedefine ulaştılar.”
Bugün kapalı, baskıcı kasaba ortamlarında, hele de bu dönemde kaç kız çocuğunun özgürlükleri elinden alınıyor, kim bilir...

\nfile:/Volumes/Grafik/ILETISIM/GAZETE%20TIRELER/5SAYINVAZ
\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları