Hikmet Çetinkaya

Yangın Yeri...

02 Temmuz 2013 Salı

Gözlerinin içine baksalardı uzun uzun, kirpiklerinin titreyişini görselerdi, sesini duyabilselerdi.
Saklı kalmış tutkularını bilselerdi.
Öfkenin
çoğalmasını, umudun artmasını, tükenmiş bir ay ışığını...
Seni anlayabilselerdi seni!
Yılgınlığın içinden çıkıp gelen o kasırgayı, bir denizin çırpınışını,
yitip giden sevdalarını, ülkeni nasıl sevdiğini, kardeşliğe nasıl sarıldığını, özgürlük için çırpınıp durduğunu, “emir-biat” kültürüne karşı direndiğini, hem askeri hem de sivil vesayete karşı çıktığını... ah bir dinleselerdi seni...
Talana, yalana, yağmaya, baskıya karşı dimdik duracağını,
biber gazından, gaz bombasından, tazyikli sudan korkmayacağını, artık büyüdüğünü, Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiğini yakından izlediğini bilebilselerdi...
Senin,
kışla vesayetine karşı çıkarken Topçu Kışlası vesayetine karşı duracağını, ağacına dokundurmayacağını, özel hayatına giremeyeceklerini, yiyeceğine içeceğine karışılmayacağını bunca zaman içinde öğrenebilselerdi.
Onlar iktidara geldiklerinde ya 10 ya 12 yaşlarındaydın sen!
Seni hiç büyümeyecek sandılar...
Sokaklarda, meydanlarda görmediler...
Gözlerinin içine bakıp derin denizleri, sevdaları fark etmediler...
Oysa sen
Kaçkarlar’da, Kaz Dağları’nda, Kozak Yaylası’nda görünürdün zaman zaman...
Tarihine, kültürüne sahip çıkardın!
Medya umursamazdı!
Coplanırdın, hapis yatardın,
Artvin’de HES direnişinde tutuklanır, otobüs durağından poşu taktığın için gözaltına alınır, hapis yatardın.
Parasız
eğitim istediğin için, terör örgütü üyesi kontenjanından zindanı boylardın.

\n

***

\n

İçim yangın yeri benim bugün...
2 Temmuz 1993...
Aradan
20 yıl geçmiş!
Sivas Madımak!
Bir katliam!
Sanatçı,
aydın, şair, genç, kadın, erkek...
Cayır cayır yanarak ölen insanlarımız...
Sen belki
üç yaşındaydın, belki daha yeni doğmuştun.
Bugün sana gaz bombası atan, biber gazı, tazyikli su sıkan polis,
ağızlarından salyalar akan dinci faşistleri seyrediyordu.
Daha açıkçası devlet!

\n

Nasıl bir tezgâhtı, nasıl bir oyundu hâlâ çözülmedi!
Kim vardı arkasında bilinmedi!
Cayır
cayır yandı güzelim insanlar, o kır çiçekleri, boynu bükük menekşeler...
Ölümü otelin merdivenlerinde bekleyen şairler...
Asker, kışlasından çıkıp gelmedi...
Geldi ama
iş işten geçmişti ve o dinci faşistler bağırıyordu:
“En büyük asker bizim asker!”
Ben zaman zaman
90’lı yılları yaşarım; Türkiye’nin en karanlık yıllarını.
Faili meçhulleri düşünürüm!
Turan Dursun, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Vedat Aydın, Musa Anter, Uğur Mumcu...
Gazi Mahallesi ve Başbağlar katliamı...
Güneydoğu’daki insan avı...
Kürt aydınlarının,
demokratlarının evlerinden alınıp katledilmesini.
Köy baskınları...
Faili meçhuller zinciri...
İtirafçılar... Korucular... PKK... JİTEM...
Karmakarışık kanlı ilişkiler...
Lice’de
yaşanan ve bir kişinin ölümüyle sonuçlanan kanlı olaylar, bu sabah beni 70’li yılların ortalarına götürdü.
Lice’de dizi yazı hazırlıyordum:
“Oy Lice Oy...”
Cumhuriyet’te yedi gün yayımlandı...
1. MC hükümeti vardı iktidarda... Deprem evlerindeki yolsuzluğu anlatıyordum...
Kenevir ekiliyordu göz göre göre...
Kimin denetiminde?
Jandarmanın!
Bugün
olduğu gibi dün de jandarma bölgede ne olup bittiğini çok iyi bilir!
Yalana dolana gerek yok!

\n

***

\n

İşte böyle...
Sonsuzluğun
ışığıyla acıyla uyanan bir şafak, acılı yıllar ve bugünün 90 kuşağı...
Kıymayalım onlara!
Sahip çıkalım!
Yangın
yerlerini bir daha yaşamak istemiyorsak eğer...
Sivas’ı, tüm katliamları, ölümleri...
Hayatın
o derin mavi sularına bakalım usanmadan bıkmadan!
İnsanca yaşayalım!
Hiç kimseye
biat etmeyelim, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak görelim!
Özgür birey olalım!

\n

***

\n

Yazıma noktayı koymuştum ki, dostum şair Abdullah Nefes’in “Temmuz” şiirinden bir dize geliyor bir açılıp bir kapanan gökyüzüne bakarken:
Birlikte baksak gözlerine çocukların/ Üzerimize dökülse su kadar/ Berrak gözlerine./ Ve karanfil döken ellerine/ Hep birlikte gidip/ Nâzım Hikmet’le Ahmet Arif’in yanına/ Yurdumuzun hayaline kapılsak.”

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları