Hikmet Çetinkaya

ODTÜ’ye Gece Yarısı Baskını!..

20 Ekim 2013 Pazar

ODTÜ’ye Gece

Yarısı Baskını!..


                Mutluluğun uyumunu 
arıyorduk, bir sonbahar
sabahında... 
Sevinçle bezenmiş hayatları! 
Uzun yolculukları özlüyorduk!
Acıyı, hüznü bölüşmeyi
yaşamımızı renklerle 
çoğaltmayı istiyorduk. 
Emeğin en yüce değer 
olduğunu büyümekte 
olduğumuz çocukların 
kulaklarına fısıldamayı... 
Akan kanın durmasını
istiyorduk... 
Barışı, halkların kardeşliğini... 
hüznün izdüşümünde, 
hayatın yazı sayfasına bir 
şeyler karalarken Paris’te 
bir kafede Edmond Jabes’
okuyordum... 
Hayat için yazı sayfasıyım 
ben, diyordu; tıpkı ölümün 
benim için okuduğum bir sayfa 
olması gibi. 
Onun için de yazı ölümün
hem ölçüsü hem de 
ölçüsüzlüğüdür. 
Daha önceki halini okuyorsun: 
Ötekini, geleceğinin okuru 
kılıyorsun. 
Hafif bir yağmur çiseliyordu 
Paris sabahında...
Kış 
giysilerini giyiyordu... 
Hayatın yazı sayfalarında bir 
tümce vardı beni düşündüren: 
“Seçilebilir, hayat...
Seçilmiştir, oysa ölüm!”
Büyüyen ve tedirgin eden 
neydi o zaman insanı? 
Gövde, düşüncenin ona 
parlamasını ve kanamasını
sağlayan bir başyapıt mıydı? 
Kendi ışınlarıyla önce 
parlayıp sonra yitirmesi gibi... 
*** 
Küllenmiş acılar ülkesinde sen 
kırmızı fular takmıştın... 
Ne demiştim ben sana: 
“Kırmızı fular takma,
yanarsın!”
Gelişmemişliğin ruhunu 
taşıyanlar seni anlamazlar... 
Hayatına beton duvar örerler 
demokrasi ve özgürlük adına. 
Sessiz kalmanı isterler talana
yağmaya, soyguna karşın. 
Çocukları zindanlara tıkarlar, 
işkenceden geçirirler, tecavüz
ederler. 
Bilir misin, şafak, çiylerle 
kaplı dünyanın tüm sorunlarının 
açmak üzere olduğu 
tomurcuktur...
O tomurcuk açılmaz
Ortadoğu ve Afrika’da... 
Dünyada 30 milyon, 
Hindistan’da 14 milyon, 
Türkiye’de 130 bin köle vardır 
zincirsiz yaşayan. 
Birinci sırada, Batı Afrika 
ülkesi Moritanya vardır ve ülke 
nüfusunun yüzde 
dördünü kapsar 
köleler... 
Bir de 
erkeğin kölesi 
olan, dışarıya
çıkmayan, din
kıskacında 
yaşayan, ezilen
horlanan, evine 
kapatılan... 
Onun hesabı 
kitabı yoktur. 
Kaç milyondur 
bilinmez... 
Hayatın yazı sayfasında
bunlar da yazılıdır aslında... 
Açlıktan ölen Afrikalılar... 
Somali’de yaşananlar... 
Afrika’dan İtalya’ya teknelerle 
gelen yüzlerce insan ve ölümler. 
Tayfun, fırtına, deprem!
Yoksulluk! 
*** 
Kırmızı fular ve poşu takma... 
Eylem yapma...
Bak, gece yarısı ODTÜ’ye
baskın 
yapıldı... 
Neler oldu? 
Ormanda ağaçlar söküldü, 
TOMA’lar, polis eşliğinde. 
ODTÜ ormanı sizlere ömür. 
ODTÜ Rektörü Prof. Dr. 
Ahmet Acar, bu yasadışı 
girişime isyan etti. Hukuk devleti 
guguk devleti oldu. Evlere 
yapılan gece baskını ormana da 
yapıldı. 
Boş ver, aldırma! 
Uslu uslu otur, dersini çalış
namazını kıl, yeter sana... 
Kaygı ve karanlığa giden 
yollar var ama aşk güneşi yok 
artık. 
Korku var, yılgınlık var! 
Evrenin önceden var oluşu, 
güneşin doğuşu ve batışı
yıldızların kayması ve kendi 
aralarında konuşması
Doğa katliamı, o güzelim 
kıyıların talan edilmesi. 
Doğayı; ağaçları, kuşları
böcekleri, çiçekleri, dağları, 
ormanları, gölleri, akarsuları
denizleri, kedileri, köpekleri, 
ceylanları sevmeyen, insanları
sevebilir mi?
Unutmayın ölü gövdeden tek 
kalan ruhun külleridir!
Sevmek, sevilmek, âşık olmak 
tıpkı ölüm gibi hayatın yazı
sayfasındadır.
Kara kötülükten arınıp 
güneşin kucağına esrik kuşları 
serpin zaman zaman! 
Kin, nefret duygularından 
arının!
*** 
Sabah saatin dokuzu... 
Paris’te bir kafe... 
Düşsel bir yolculuğa 
hazırlanacağım. 
Edmond Jabes’ten sonra 
Sabahattin Kudret Aksal geldi. 
İçimde sonbaharın hüznü... 
ODTÜ’ye gece yarısı baskını, 
yasaların çiğnenmesi... 
Hukuk devleti masalı!.. 
Kendi şarkımı söyüyorum: 
“İçimde yaşasa bir çocuk
Saçları buğdaydan sarı.
İçimde yaşasa bir çocuk
Benden istese bütün dağları
Ve Hind’e uzun bir yolculuk
Çırılçıplak ayakları”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları