Hikmet Çetinkaya

Niye Ansızın Çekip Gitmek!..

17 Ekim 2013 Perşembe
Niye Ansızın
Çekip Gitmek!..
Bayramın birinci günü akşam
saatlerinde öğrendim Oktay
Ekinci’nin öldüğünü...
Yazımın, dün sayfaya
konulmadan önce çıkışını almış,
düzeltmelerini yapıyordum...
Bizim Ali Edeoğlu, gece
amirliğinden aradı:
“Oktay Ekinci’yi kaybettik!”
Oysa bugün (dün) evden
çıktıktan sonra Alman
Hastanesi’ne gidip, Oktay’la
bayramlaşacaktım.
İbrahim Yıldız, gazeteye
gelirken öğrenmişti acı haberi...
İbrahim, Ali’yi telefonla aramış,
ölüm haberini, yazarlara, izinde
olan arkadaşlara haber vermesini
söylemişti.
İnanmamıştım!
Kâmil Masaracı’ya telefon
ettim...
Kâmil, “Evet, doğru, Oktay’ı
yitirdik!” diye yanıt verince
bir süre odanın penceresine
yöneldim, gökyüzüne baktım.
Acı habere nedense inanmak
istemiyordum...
Bayramdan bir gün önce
Oktay’ın karısı Zehra’yla
görüşmüştüm.
Oktay giderek iyileşiyordu.
Yoğun bakımdan çıkarılmıştı
ve dün çıkan yazısını da yazıp
gazeteye göndermişti.
Odamın penceresine doğru
yürüdüm...
Gençler, kadınlar, çocuklar,
erkekler bizim ara sokaktan
geçiyorlardı...
Yazı masamın tam arkasındaki
duvarda yıllar önce Fethiye’de
çekilmiş siyah beyaz fotoğraf
duruyordu...
Bir balıkçı motoru...
İlhan Selçuk, Oktay Akbal,
ben ve Fethiyeli dostlar...
12 Eylül’den hemen sonra...
Sanırım 1984...
Birden aklıma Nail Çakırhan
ve Akyaka köyü geldi...
Gökova Körfezi...
Doğa dostu Oktay ve
arkadaşları.
Oktay’ın talana, yağmaya,
vurguna karşı savaşımı...
***
Ben, mimar Oktay Ekinci’yi
1980 sonrası, sanırım 1983
yılında İzmir Narlıdere
zindanından çıktıktan sonra
İlhan Selçuk aracılığıyla tanıdım.
Turgut Özal’ın kıyı yağması
1984’te başlamıştı...
O güzelim Göcek ve Fethiye
koyları yağmalanıyor, kiraya
veriliyordu para
babalarına...
Biz de Celal
Başlangıç ve
Oktay Ekinci’yle o
yağmanın üzerine
gidiyorduk.
O Boynuzbükü
Koyu ve niceleri...
Çam ağaçları
kesiliyordu birer
birer...
Medyamız, bu
yağmaya “devrim”
diyerek alkış
tutuyordu.
Pek çok medya patronu
bu yağmadan payını aldı,
gazeteciler zengin oldu.
Turgut Özal başbakan olarak
Göcek’i mesken tuttu...
Aradan yıllar geçmiş...
Mimar Oktay Ekinci bir
doğa dostu olarak, bıkmadan
usanmadan Cumhuriyet’te
talanı, soygunu yazmayı
sürdürmüştü.
Oktay, sevincin, umudun,
insanlığın simgesiydi...
Alçakgönüllü, dost!
Beklenmeyen ölümler acı verir
insan yüreği taşıyanlara.
İnsanların bir kültüre, binlerce
yıllık tarihe önem vermeleri,
erdemdir.
Oktay, sessiz çığlıkların
sesiydi, kulağıydı.
Yaşamı farklı kılan, hüznü,
sevdayı üretmek, doğa ve insan
sevgisinden geçer.
Oktay bunu yarattı yıllarca
yazılarıyla ve konuşmalarıyla...
Yılmadı!
Oradan oraya koştu, hiçbir
zaman gazetedeki yazılarını
aksatmadı.
Geçirdiği beyin kanamasının
ardından hastane odasından
yazdı...
***
Gökyüzüne bakıyorum
gazetedeki odamda yazımı
yazarken...
Aşağıya iniyorum...
Bizim çardakta oturuyorum
tek başıma.
Akşam saatlerinde bahçede
karşılaşırdık Oktay’la...
Takılırdım ona her zamanki
gibi:
“Oktay ne bu halin, zayıfla
biraz!”
Oktay yok artık...
Bir süre gözlerimi yumuyorum
ve Akyaka köyüne doğru
gidiyorum...
Azmakbaşı’nda Halil’in
meyhanesinde İlhan Selçuk, Nail
Çakırhan, Aziz Nesin, Melih
Cevdet Anday, Oktay Ekinci,
Oktay Akbal, eski bakanlardan
Erman Şahin (o yıllarda Muğla
Belediye Başkanı) ve ben dostlar
sofrasındayız...
Serin bir güz akşamı belki ya
da ılık bir ilkyaz...
Kaç yıl geçmiş aradan?
İnanın anımsamıyorum...
Güle güle Oktay, güle güle...
Niye böyle ansızın, bu yaşta
çekip gitmek niye?


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları