Hikmet Çetinkaya

Hayat Nedir Ey Cinci Hocalar?..

27 Ağustos 2013 Salı

Hayat nedir bizim için?
Sevgi mi,
nefret mi, kin mi, intikam mı?..
Öz çocuklarını
maganda kurşunuyla düğünlerde, kına gecelerinde silahla öldüren, sopalarla, gaz bombalarıyla katleden, komaya sokan bir şiddet sarmalında yaşıyoruz.
Birbirini sevmeyen, ötekine kin kusan,
intikam duygularıyla yaşayan biz, komşuda yaşanan vahşete karşı ağlarken kendi çocuklarımız için niye içimiz yanmaz!
Kadına şiddetin, tecavüzün giderek ivme kazandığı, kadınların kocaları tarafından öldürüldüğü bu coğrafyada sevgi tohumları yerine ölüm mangaları niçin özgürce dolaşıyor?
16 yaşındaki zihinsel engelli kıza tecavüz edip hamile bırakan salyalı yaratığa, “kızın rızası var” denilerek savcılıkça takipsizlik kararı veriliyor.
Türkiye’nin doğusunda batısında kadınlara, kızlara şiddet uygulanır, tecavüz edilirken devlet ne yapıyor?
ODTÜ’de direniş çadırlarını kuran öğrencilere, semt sakinlerine baskı şiddet uygulanırken eli silahlı magandalara niçin dokunulmuyor?
İntikam duygularımız alev alev tutuşurken sevgiyi,
kardeşliği unuttuk.
Birbirimize
düşman olduk!
Erkek egemen bir kültür bu coğrafyanın binlerce yıllık tarihinde yazılı falan değildi.
Öyle sandık, öyle kandırıldık!
Çocuklarımızı zindanlara atıp onlara tecavüz edenleri seyreden bizdik!
Komşularımıza
“demokrasi, barış, özgürlük” dersi verirken, Esma için ağlarken, Ceylan’ları, Necla’ları, Berivan’ları unuttuk.
Töre denilen o vahşeti kutsadık, Fırat Irmağı’nda traktörün devrilmesiyle ölen çocuk tarım işçilerini “Genç yaşta ölüm güzeldir” deyip kara toprağa gömdük.

\n

***

\n

Ölümler, acılar, hüzünler...
Hayat devam ediyor, benim
genç ölüler mezarlığına dönen ülkemde.
Afyon’daki patlamada ölen Mehmetlerin sayısını unutturdular bize...
Tuzla Tersaneleri’nde sigortasız çalışan işçilerin, AVM inşaatı çadırlarında cayır cayır yanan işçilerin, İstanbul’un göbeğinde yağmur sularına kapılarak ölen bir minibüs dolusu tekstil emekçisi kadınların sayısını da.
Unutarak yaşamaya alıştırdılar!
Trafik terörünü!
O kör terörü,
mayınlı tuzakları, sınır karakollarında ölen Mehmetleri, savcıları, polisleri, gençleri...
Faili meçlulleri, Mehmetlerin intiharlarını!
Suskun ve
tepkisiz bir toplum yarattılar sonunda!
Gezi eylemleriyle uykudan uyananları zindanlara doldurdular.
Hayatı kucaklamayı reddettiler, hayatın içinde
var olan tüm renkleri evimizden alıp alaca karanlığa bıraktılar bize.
İç barışı yıktılar, kin, nefret,
intikam tohumları ekerek...
Bir
mavi bulut içinden geçmeyi özlemiştik, sevgiyi çocuklardan öğrenmeyi!
Onu bile çok gördüler!
Dağ rüzgârlarına hasretiz...
Kırlangıçları artık hiçbir yerde göremiyoruz...
Gelmiyorlar, kaçtılar
başka ülkelere!

\n

***

\n

Ölümü, silah kılığına girmiş ölümü gördük...
Hayatımızı
genç yaşta çalanlar, hayatı kendileri için yaşadılar.
Çocukları katlettiler, gençleri, emekçileri, aydınları, yazarları, gazetecileri...
Kimileri zindanlarda öldürüldü, kimileri karanlık sokaklarda.
Sıkılmış bir yumruk içinde
kökleriyle uzayan o özlem, duygu ırmağımız nerelerde bizim?
Nerelerde o
çocuksu düşlerimiz, dağ rüzgârlarımız!
Acaba bir gün gelir ışık olur mu bizim her yanımız, yoksa
zifiri karanlık olarak kalır mıyız!
Sesimiz boğazımızda düğümlenirken, kendi
alın yazımızı okuyan cinci hocalar, ne derler bu duruma?
Uygarlık, demokrasi,
temel hak ve özgürlüklerin anlamı nedir onlar için!
Size soruyorum
ey cinci hocalar...
Hayat nedir?
Kader mi, alın yazısı mı,
insanlık mı, özgürlük mü?
Haydi yanıt verin!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları