Hikmet Çetinkaya

#direntürkiye #direngökyüzü

18 Ağustos 2013 Pazar

Esintili bir sabah olsun istiyorum, çiçeklenmiş bir hayat, bir sevda, özlem ve tutku...
Denize uzanan bir yol!
Uçsuz bucaksız bir
inci çiçeğinin orta yaprağı var ya, Andre Breton’un 1934’ün güzel yaz gününde kalan tüm geceyi içinde saklayan...
Çocukların öyle olmasını istiyorum.
Korku nöbetlerinden,
savaşlardan nefret ediyorum...
O eski
siyah beyaz resimlere bakarken yorgun ikindiler geliyor aklıma.
Şimdi beni gördüğün yerdeyim...
Bak
Anna Ahmatova’nın gençliğini uğurladığı yerde, bir çınar ağacının altında, bir yaz akşamında ya da sabahında.
Senin tedirginliğin fırtınalı akşamlarda
deniz fenerlerine çarpan göçebe kuşları hatırlatıyor bana.

\n

***

\n

Bak rıhtımdaki tahta iskele ve pansiyonların kör ışığı gözünü kamaştırıyor.
Suskunluğun niye?
Yorgo Seferis’in düşleri Homeros’un ışık sahiline vururken Urla’da dolaşıyorsun.
İyonya’dan Troya’ya doğru giderken yüreğinin beni görmediğini duyumsamam acı veriyor.
Azra Erhat’ı, Cevat Şakir’i okuyorum siren kayalıklarında...
Foça’da bir düş kuruyorum gün batarken...
Cunda’da poyraz esiyor acımasız...
Erk Acarer’in “Korsan Kitap”ını (İnkilap Yayınları) okudum dün gece, nemli bir Akdeniz sabahında.
Erk,
“#direntürkiye #direngökyüzü” derken bizi tarihin derinliklerine götürüyor...

\n

***

\n

Erk, hepimizin öyküsünü anlatıyor Gezi Direnişi’nden yola çıkarak...
Tarihin sayfalarını aralıyor, bir
yüzleşmeyi sergiliyor...
Mizahı, insanı, vahşeti...
Zeus’u...
Acımasızlığın derin sularında hayata bakışı,
binlerce yıllık uygarlığı, sanatın, felsefenin, bilimin, siyasetin nasıl akıldan saptığını kimi kez masalımsı, kimi kez şiirsel bir dille anlatıyor.
Kolağası
Resneli Niyazi Bey, nereye giderse gitsin geyiğini yanında götürmesi ve “Geyik Muhabbeti” ve hepimizin bildiği şu tümce:
“Ne şehittir ne gazi, hiç yoluna gitti Niyazi...”
Günümüzde Niyazi olmak çok kolay!
Niyaziler o yüzden giderek çoğalıyor...
Bu arada
sanatın işlevi, sanatçının günümüz Türkiyesi’nde durumu, demokrasi ve özgürlükler bağlamında renklerin yok oluşu, kıskançlık, ötekileştirme.
Apollon’un hışmına uğrayanlar da var Zeus’un da...
Erk Acarer’in deyişiyle sanatçı;
baskıya, şiddete uğrar...
Örnek mi,
Memet Ali Alabora...
Birileri Mehmet Ali ve babası
Mustafa Alabora için idam sephasını kurdu bile:
“Babası da teröristti, oğlu da!”
Bilindik
tetikçi medya daha önce kimleri hedef göstermemişti ki?
Hedef gösterdikleri birer birer öldürüldü...

\n

***

\n

\nkansere karşı mı?
Karşı!
Neden karşı olduğunu Erk Acarer anlatıyor
“Korsan Kitap”ta...
Peki
“Komünist Manifesto”yu kim finanse etti?
Sahi nereden geldik
nereye gidiyoruz?
İnsanoğlunun kötülükte ne denli ustalaşmış olduğunu, şairlerin ağaçları sevdiğini, kınanın nereye yakıldığını,
Çanakkale’de atılan ilk kurşunu, kelebeğin evrimini öğreniyorum kitabı okumaya başlayınca...
Polis helikopterinin Gezi Direnişi’nde alanlara nasıl
gaz bombaları attığını insanlık adına izlerken yüreğimiz yanıyor.
Sevgi, arkadaşlık,
kardeşlik duygularının bittiğini sandığımız bir günün içinde o resimler çoğalıyor gözlerimin önünde.
Yeşil vadiler,
dalgalı denizler, mavi bir gökyüzü!
Aşkın uçurtmasını salıvermişiz evrenin boşluğuna.
Hem
Hitler hem de Hititlerden ders almamız gerekir...
Binlerce yıllık tarihten,
yaşadığımız topraklardaki uygarlıklardan.

\n

***

\n

Bir yaz akşamı...
Nemli körfezin üzerine bir gölge düşüyor.
Işıksız bir tepede, kendi düşlerim içinde kayboluyorum Erk Ecarer’in “Korsan Kitap”ını bitirdiğimde...
Tam bu sırada avazım çıktığı kadar bağırıyorum:
Diren Türkiye, Diren Gökyüzü!”

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları