Hikmet Çetinkaya

Demir Kapı, Kör Pencere...

28 Nisan 2013 Pazar

Denizin üzerine bir sis iniyor sabahın erken saatlerinde...
Karaburun’da yeni bir gün başlarken, balıkçı tekneleri hazırlıklarını bitirmiş, denize açılıyorlar...
Önceki akşam,
kalamar avcıları vardı...
Çiçeklenmiş dağların yamaçlarında hayatın sayfaları hep var zaten.
Tutku!
Özlem!
Aşk!
Sevgi!
İnsan onuru!
Bir süre denize bakıyorum...
Umutlarımızın yeşermesi, çocuklarımızın, gençlerimizin geleceği için, siyasetin dışına kayıp başka konuları yazmak istiyorum.
Doğanın güzelliğini içimize sindirmek!
İnsan onurunu ayaklar altına almamak!
Hayata
sımsıkı tutunmak!
Neyse!
Karaburun iskelesinde, günbatımında başlayan sohbet sabaha karşı bitmişti.
Ülkemizin sorunlarını çözmüş, eski anılarımızı konuştuktan sonra masadan kalkmıştık!
Olmuyordu, yapamıyorduk sadece havadan sudan, güzelliklerden söz etmeyi.
Türkiye ve dünya sorunlarını mutlaka gündeme getirip tartışacaktık.
Eve dönerken
Serdar Kızık’a şöyle dedim:
“Yahu hep ülke sorunlarını, siyaseti konuşacağımıza bir gün olsun şiirden, öyküden, romandan, resimden, müzikten, sinemadan söz etmeyecek miyiz?
Hiç bıkmadan usanmadan, siyaset, Ortadoğu, öğrenci olayları, tutukluluk, faili meçhuller, terör konuşuyoruz yıllardır... Ben bu konuları konuştukça yoruluyorum, sırtımda ağır bir yük taşıyormuşum gibi...”

\n

***

\n

Dağlarımız var bizim, ovalarımız, akarsularımız, koylarımız, büklerimiz...
Denizlerin içine eden bir de
balık çiftliklerimiz.
Çeşme Yarımadası’nı kuşatmış balık çiftlikleri.
Karadan
bir kilometre açıkta olması gereken balık çiftlikleri, en fazla 300-400 metre ötede kuruluyor...
Denizlerimiz kirleniyor!
Yıllardır yazılıp çiziliyor; çevreciler, turizmciler, köylüler eylem yapıyor.
Balık çiftliklerinin
patronları kimseyi dinlemiyor, birileri onları nedense koruyup kolluyor.
Neden uymuyorlar yönetmeliğe?
Açık açık yazılı, karadan
bin metre öteye kurulacağı balık çiftliklerinin...
Aynı durum
Akdeniz’de, Behramkale’de ve Karadeniz’de de var, Bodrum çevresinde de...
Koylarımızı ve büklerimizi zaten yok ettik...
Ormanlarımızı
yaka yaka bitiremedik.
İşimiz gücümüz öğrencileri, emekçileri, gazetecileri, siyasetçileri tutuklamak. KCK davasında gördük, gazetecilerin neden örgüt üyesi olduklarını!
Örgüt jargonu
“abi”, “heval”, “arkadaş” olarak geçiyor...
Al sana silahlı terör örgütü
yaftası...
Yat içeride yatabildiğin kadar...
Dört gazetecinin günlük konuşmaları,
Selahattin Demirtaş’la yaptıkları söyleşi “örgüt propagandası” olarak iddianameye girince, Ahmed Arif’in “demir kapı, kör penceresi”ni görürsün...

\n

***

\n

O çiçeklenmiş dağların yamaçlarından denizi seyrederken nisan ayı boyunca neleri yazdık, neleri tartıştık...
Okullarda kutlanan
“kutlu doğum haftaları”nı, milli eğitim sisteminin nasıl iğdiş edildiğini, akıllı insanlarımızı, barışı, demokrasiyi, Ortadoğu’yu, Fazıl Say’ı... Hizbullah’ın üniversitelerde polis desteğinde, baltalı, nacaklı saldırılarını...
AKP yandaşları, bir gün önce
“PKK silahlarını bırakarak çekilecek” derken, bir gün sonra “silahlarıyla çekiliyorlar ama önemli değil” dediler.
Bir AKP milletvekili işin içine silah girince ekranlara çıktı:
“Silahsız çekilseydi, zaten bir saatte bilmem kaç tane silahı bulurlardı...”
Böyle başa böyle tarak!

\n

***

\n

Dışarıda kavurucu bir sıcak...
Toplum olarak demokrasiyi, özgürlüğü, barışı bekleyeduralım...
Otobüsle mi geliyor, trenle mi, uçakla mı geliyor yoksa gökten zembille mi iniyor bilmiyorum...
Siyasal iktidar, askerin defterini dürüp, gerçek kimliği
“İslam kardeşliği”ni açıkça ortaya koyup, merkez sağı ve merkez solu bölüp, sosyalistleri parçaladıktan sonra rahat bir nefes aldı!
Haydi hep beraber şarkımızı söyleyelim:
“Beraber yürüdük bu yollarda... Beraber ıslandık yağan yağmurda...”
Eller havaya!

\n

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları