Hikmet Çetinkaya

Beyazdır Ölümün Güneşleri... (07.07.2013)

07 Temmuz 2013 Pazar

Gökyüzünde bir ışık yağmuru hanımelilerin üzerine düşmüş...
Bir deniz kıyısı...
Çakıltaşları...
Ellerimizle çoğalttığımız mevsimler, örtülü bir dinginlik,
kâğıt gibi dağılan bir düşüncenin gövdesi, anılarımızda kalan parçalanmış bir efsane.
En derin denizlerde ayaydın buluşmalar artık çok eskilerde kaldı.
Hayatın varsa yoksaları arasında kırılganlık gelişiyor...
Ağaç köklerinin altında,
deniz kabuklarının bağrında, o kıyı kasabaları belki kendi yalnızlığını, o kirli savaşları, akan kanı, yitirdiğin arkadaşlarını fotoğraf karelerinde çoğaltıyor.
Özel hayatına sokulan üstü açık ya da örtülü yasaklar,
Gezi Parkı çocuklarının gözaltına alınışı seni derinden yaralıyor yüreğinde...
450 tutuklu ve gözaltı olduğu haberleri... Bir terör örgütüne bu gençleri bağlamaları çevrecileri yıldırma eylemine dönüştürürken, o güzelim dağların, ovaların yağmalanıyor çokuluslu altın avcıları tarafından.
Olup bitenlerin hiç ayırdında olmayanların,
şeriat hukukundan habersiz olduklarını gördükçe üzülüyorsun.
Anlatamıyorsun onlara Mısır’da askeri darbenin Mursi ve Müslüman Kardeşler’e değil de yoksul halka yapıldığını...

\n

***

\n

Göz kırpıyor Midilli’nin ışıkları...
Bahçede oturmuş kitap okuyorum...
Biraz yorgun ve biraz da umutsuz.
Benim için
gelip geçici duygular, sevecenliğin o titrek kumaşı gibidir.
Yeryüzü Atlası’nda
Paul Celan’ın Paul Eluard’ın anısına yazdığı şiire benzer.
Saydam ışıklar, güneş, ay, yıldızlar gri-kara özlemlerin,
bir düşüncenin, hayatın anahtarının kendisidir.
Sağım solum zeytin ağaçları olduğu için
barışın simgesini ararım güvercin kanatlarında...
Kendi kendime konuşurum böyle gecelerde:
Ölenin mezarına koy
yaşamak için kullandığı sözcükleri.
Başını da yerleştir aralarına,
Bırak kulak versin
özlemin kıskaç gibi
diline.”

\n

Ağaç boyu bir düşünce tam o zaman ışığa dolanır...
Bir yürek kıpırdar!
Aşk, sevgi, özlem, özgürlük kelimeleri yetersiz kalır bana.
Bilir misiniz
derin vadilerde söylenecek şarkılar vardır.
Yitip giden o yıllar...
Öldürülen arkadaşlarınız,
faili meçhul cinayetler, derin devlet, o kör milliyetçilik.
Paul Celan’ın unuttuğum dizeleri aklıma gelir:
“Bir zamanlar ona
sen diyenden esirgediği sözcüğü de
gözkapaklarının üstüne bırak;
tıpkı şimdi kendi eli gibi
çıplak bir el ona sen diyeni
geleceğin yapraklarına aşıladığında,
yüreğinde akan kanla, yanından
Öyle geçip gittiği sözcüğü
Yabancı
bir mavilik gelip çatar gecenin içinde...
Elimde bir kitap, birikmiş gazeteler ve notlar.
Gece yarısıdır, sessizlik iyice inmiştir Behramkale’ye.
Dünyayı şarkıya dönüştürebilecek, özgürlüğü çoğaltacak,
yaşamı kucaklayacak bir zaman tünelinin içindeyimdir...

\n

***

\n

Denizin şarkısıyla uyurum...
Denizin o şarkısını Paul Celan yazmıştır insanlık adına...
Halkların kardeşliğinin başladığı noktada...
Göğe yönelmekte
kendilerini tanrılaştırmış
toplar.
On
Bombardıman uçağı
Esnemekte.
çiçek açmakta bir yaylım ateşi,
barış kadar mutlak.
bir avuç pirinç
dostum olarak ölmekte.”
İyi düşünmeli
sönmüş gözleriyle başımızın üzerinde mutluluğun hançerini kaldıranlar, gençlerimizi kıranlar, arkadaşlarımızı öldürenler, Metin Altıok’u, Behçet Aysan’ı yakanlar...
Yargısız infaz yapanlar!
Çeteler!
Yobazlar!
Beyazdır
ölümün güneşleri, çocuklarımızın saçları gibi...
Biz dünyaydık,
sen ise büyük kapının önünde çalılık...
Bunu unutma sakın!
Böbürlenme, kibirlenme!
Kendini sakın tanrılaştırma!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları