Gülengül Altınsay

Teknik adam portreleri

07 Temmuz 2016 Perşembe

2016 Avrupa Şampiyonası’nda da teknik direktörler turnuvaya damga vurdular. Eski dost Del Bosque ile başlayalım. Kendisini takımın önüne geçirmeyip manasız şeyler yapmaya çalışmadı yine. Sezon boyu 60’a yakın maç yapmış oyuncularını en iyi şekilde kullandı. Diyeceksiniz ki İspanya çeyrek finalleri bile göremedi, başarı bunun neresinde? Ama Del Bosque’nin elinde ne Barça’nın ne de Real’in forvet hattı vardı… İspanya’ya 1 Dünya, 1 Avrupa Kupası kazandırmış hoca bunların arkasına sığınmadı, sonunda, “Verecek bir şeyim kalmadı” dedi ve görevi bıraktı.
Ve Roy Hodgson. O da İngiltere ile birlikte çeyrek finallere kalamadan veda etti. Ne var ki Hodgson uzun bir aradan sonra geleceği olan genç bir takım yarattı. Zaten temel atma konusunda önemli bir isim oldu hep. Çağdaş İsveç ve İsviçre futbollarının gelişmesinde katkısı büyüktü. Mütevazı Fulham’a Avrupa Ligi finali oynattı. 2016’da yaptığı hata kurduğu genç takımın önderliğini Rooney’ye verip ondan bir 10 numara yaratmaya çalışmasıydı belki.

Futbolun amatör ruhu
İzlanda’nın İsveçli ortak teknik direktörü Lars Lagerback ise İsveç’i arka arkaya 5 Dünya ve Avrupa finaline soktuktan sonra, yarışmacı yanını geliştirmek için İzlanda’nın yardımına geldi. İzlanda’nın İngiltere’yi elediği tarihi maçtan sonraki basın toplantısında hocası Hodgson’a saygılarını sundu, “Her şeyi ondan öğrendik” dedi. İzlanda herkesten, her şeyden öğrenmesini bildiği; sabırla futbolun amatör ruhuna ve ülke çocuklarına yatırım yaptığı için buradaydılar.

Conte’nin İtalyası
İtalya’nın Conte’sine de değinmek gerek. Milli takım ve Juventus arasında sıkı bir uyum sağladı. Dört yıl önce final oynamış İtalya’nın hocası Prandelli’nin çizgisini sürdürdü. Taktiksel yenilik ve uyum açısından “Gök Mavililer” herkesin takdirini topladı. Almanya bile onların “üçlü savunma” sistemini uygulayarak ve maçı ancak penaltılara götürerek durdurabildi İtalya’yı..
Ve Galler’in hocası Chris Coleman.. Çok tanıdık bir isim benim için. Fulham’ın yakışıklı kaptanıydı. Kendisini tribünden çok izledim. Stoper olmasına rağmen karakteriyle takımın yıldızıydı aynı zamanda. Geçirdiği bir kaza sonucu erken bıraktı futbolculuğu. Galler’in başına geçince kendisinden önceki çalışmaları sürdürdü, sessiz sedasız bir “Lig takımı” yarattı. “Yeni üçlü savunma”yı başarıyla uygulattı takımına. Böylesi turnuvalarda, skordaki başarıdan çok daha önemlisi, takımların ve taraftarlarının tüm Dünya’ya verdikleri imaj. İzlandalılar açık ara en sempatik seyircisi oldu 2016’nın. Ya İzlanda takımının centilmenliği? Ne zaman harcamak için oyunu yavaşlattılar, ne rakibe karşı haksız avantaj sağlama yollarına girdiler. İngiltere’ye karşı 2-1 öndeyken ve maçın bitmesine on dakika kala bile bu tavırlarını değiştirmediler.
Ve Galler... Kuzey İrlanda’yı eledikleri maçın sonlarında, Galli tribünlerin, rakiplerinin “Will Griggs” şarkısına katılmaları hoştu. Milli takım kampında, İngiltere’nin elenmesi üzerine patlayan sevinç gösterisi ise futbolun o tatlı amatör rekabetini hatırlattı bize.
Galler ve onlarla birlikte İzlanda ile Kuzey İrlanda bu turnuvanın “Kupasız Şampiyonları”…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umudun meydanı 2 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları