Neden Karşıtlıklar Ülkesiyiz?

28 Ekim 2013 Pazartesi
Türkiye’deki karşıtlıklar, farklılıklar ve
çelişkiler ne Japonya, ne Libya, ne Fransa,
ne İran ve ne de geri kalan pek çok ülkede
görülebilir.
- İç politikadan ekonomiye...
- Dış politikadan kültüre, eğitime ve dine...
- Demokrasiden insan haklarına ve adalet
sistemine...
- Sanat dünyasından kadın-erkek
ilişkilerine ve eşitliğine...
- Günlük yaşam tarzından tüketim
kalıplarına kadar her alanda siyah ve beyaz
gibi zıtlıklar ve çelişkiler içinde yaşayan bir
ülkeyiz.
Yazın Kemer’e ya da Bodrum’a gittiğiniz
zaman kendinizi Güney Fransa veya
İtalya’da sanırsınız. Oysa yine Akdeniz’in
kıyısındaki Hatay ilimizde karanlık saldırılar,
katliamlar yaşanır; ne idüğü belirsiz silahlı
kişiler her yerde boy gösterir.
- Suriye iç savaşından kaçan çocuk,
kadın, sakat yüzbinler, ülkenin dört bir
tarafına yayılmış dilencilik ve pis işlerle
yaşamak zorunda kalırlar.
Suriye ile daha dün, dünyanın en yakın ve
işbirlikçi ülkesi olan Türkiye bugün Suriye
yönetimini en acımasız şekilde hırpalar
durumuna gelir.
AB ile yeni fasıllar neden açılmıyor
diye yakınanlar, Avrupa standartlarından
uzaklaşmanın başını çekmektedirler.
AB ve Asya
Ülke bir yandan ABD ile bağlı (ve bağımlı)
konumda iken hükümet Rusya ile nükleer
santral, Çin ile füze anlaşması içindedir.
Aynen Suriye ve Mısır politikasında olduğu
gibi sürekli olarak “siyah ile beyaz arasında
zikzaklar çizilir”.
Burada en büyük açmaz taktik
davranışlarla stratejik politikaların iç içe
geçmiş olmaları ve “aralarında tutarlılık
yerine çelişki yaratmalarıdır”. Aynen, halkın
günlük yaşam tarzı üzerindeki sınırlama ve
yasaklar gibi.
Demokrasi yerine
Benzer çelişkiler demokrasi konusunda
da yaşanmaktadır; demokrasiyi
geliştirmek istiyoruz diye antidemokratik
uygulamalara ortam hazırlayan politikalar
izlenebilmektedir.
Oysa bunun kuralları ve işleyişi bellidir;
aynen otomobil teknolojisinde olduğu
gibi; onun teknolojisini nasıl Fransa ya
da Almanya’dan alıyorsak demokrasinin
öğeleri de bellidir, son yüzyıldaki merkezi
Avrupa’dır.
Avrupa’nın emperyalizmi ayrı şeydir,
demokrasinin orada ulaştığı düzey başka
şeydir. İkisini birbirine karıştırmamak
gerekir.
Ülkede demokrasiyi geliştirmek istiyorsak
örgütlenmenin ve katılımcı demokrasinin
çağdaş dünyada nasıl olması gerektiğinden
başlamak gerekir. At ile arabanın yerleri
değişirse o araba geri gider, ileriye değil.
Neden farklıyız?
Bizdeki çelişki ve zıtlıklar neden
kaynaklanıyor?
- Tarih boyunca İslamcılık ve Batılılık
arasındaki çekişmelerin ürettiği derin fay
hattı mı?
- Bu kritik coğrafyada bulunmanın
yarattığı vazgeçilmez sonuçlar mı?
- Küresel güçlerin bölgeye yönelik
hesaplarının Türkiye’deki iç dinamiklere
yansımaları mı?
- Bu nedenlerin getirdiği bir sonuç olarak
demokrasinin önünün kesilmesi mi?
Atatürk (ve Türkiye Cumhuriyeti) en zor
sentezi İslam dünyasında başarabilen tek
ülke oldu. Bugün yaşamakta olduğumuz
sorunlar, Türkiye’nin söz konusu ayrıcalıklı
konumundan kaynaklanmaktadır.
Yarın 29 Ekim’i kutlarken Türkiye’deki
“bütün tarafların” bu gerçeğin farkında
olmaları gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti gemisinin içinde
hepimiz varız; ‘Titanik’ gibi olmamanın
bilincine ulaşmak zorundayız.
Bunu başaramazsak, Türkiye’de kazanan
bir taraf bulunmayacaktır.
Dr. Andrew Mango ile bir sohbetimizde,
“Türkiye’yi, kendini yok etmeye
programlanmış bir bilgisayar gibi mi
görüyorsun” dediğimde acı acı gülmüştü.
Ne olur, “Titanikleşmek” için nedenler
üretmeye çalışmayalım.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları