Cumhuriyet ‘Dışsallıklarını’ Yaratamadı mı?

14 Ekim 2013 Pazartesi
Cumhuriyet
‘Dışsallıklarını’
Yaratamadı mı?
Türkiye Cumhuriyeti 20. yüzyılın başında
yedi düvele karşı çıkarak uygar dünyada
yerini hazırlamaya başlamıştı.
- O gün de, bugün de Müslüman
dünyadaki tek ülke konumundadır.
Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri Avrupa
hukukunu, kadın haklarından alfabeye,
kılık kıyafetten çağdaş yaşama kadar 20.
yüzyılda Müslüman dünyasındaki parlayan
tek ülkeydi.
- Cumhuriyetin kurtuluş, kuruluş ve yaşam
felsefesinde başlatılan olağanüstü hukuksal
ve kültürel süreç neden sonuçlandırılamadı?
Yanlışlar, eksikler, beklenmeyen iç ve dış
dinamikler nelerdi?
Yoksa Cumhuriyet “kendi dışsallıklarını”
yaratamadı mı? Cumhuriyetin sömürgeleşen
ve çöken Osmanlı’dan farkı olumlu ve
güçlü olmasıydı. Kulluk düzeninden, büyük
eksiklikleri de olsa “vatandaşlık düzenine”
geçilmişti; hukuk alanında, günlük hayata
ilişkin çağdaşlık boyutunda büyük
gelişmeler sağlanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Batı dünyasında ve
İslam dünyasında parlayan yıldız, özenilen
bir örnek ülke konumundaydı. 50’ler, 60’lar
ve 70’lerde bağımsızlık mücadelesi yapan
geri kalmış ülkeler Türkiye’yi (ve Atatürk’ü)
örnek alıyorlardı.
Bütün bunlara karşın amaçlanan
sonuçlara neden yeterince ulaşılamamıştır?
Eksikler ve yanlışlar
- Kimilerine göre Cumhuriyetin
demokratikleşme alanındaki zaafları en
önemli etken oldu. Bu çevrelere göre
demokrasi için toplumda, “demokratikleşme
kültürünün oluşması gerekir”. Bu da
tepeden inme sağlanamaz. Avrupa bunun
için içerde, çok şiddetli çatışmalara sahne
oldu.
Türkiye Cumhuriyeti ise toprak ve köy
ağaları, tutucu çevreler, Köy Enstitüleri,
Ankara bürokrasisi arasında sıkışmıştı.
“Asgari müşterek” oluşturmak çok zordu.
Üstelik küresel dış odakların Türkiye’nin
iç dinamiklerini doğrudan yönlendirme
olanakları artmıştı. Bürokrasi, sermaye,
din, asker kullanılan faktörlerin başında
geliyordu.
Asgari müşterekleri yaratmak
Türkiye yaşamakta olduğu kutuplaşmaları
kaldıramaz; asgari müşterekleri oluşturmak
zorundayız. Çünkü kutuplaşmalar daha
da tırmandırılırsa ortada kazanan taraf
kalmayacaktır. Başta halk olmak üzere
büyük bedeller ödenecektir. Özveride
bulunma zamanıdır; tek taraflı baskı ve
dayatmalar bugünü kurtarsa da yarın daha
büyük ve geri dönülmez kaos ortamını
getirir.
Toplumsal olayların tarihine baktığımız
zaman “asgari müştereklerde birleşemeyen
milletlerin (ve devletlerin) ortadan kalktıklarını
görürüz”.
Gerçek demokrasi çatısı altında çağdaş
hukuk, devlet, din, küresel dinamikler
dörtgeninde sağduyuyu yakalamak
zorundayız.
Taraflar “doğru yalnız benim
penceremden görülür” bencilliğinden
kurtulmak zorundalar. Türkiye toplumsal
sağduyuyu yakalamalıdır. Önümüzdeki tek
seçenek budur.
Bölgemizde Afganistan’dan Mısır’a kadar
asgari müşterek yaratamayan toplumların
içine düştükleri kaosu en acı bir biçimde
görüyoruz.
Herkesin ideoloji ve inanç bencilliğinden
sıyrılması gerektiğini hâlâ neden
göremiyoruz? Hele dünyanın en sorunlu
Ortadoğu coğrafyasında.
Yerin altında (ve üzerinde) yalnız petrol,
gaz ve su bulunmuyor; bunların oluşturduğu
siyasal bir bataklık da var.
Asgari müşterekleri oluşturamaz
isek bütün tarafların bu bataklığın içine
gömülebileceğini artık görmek zorundayız.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları