Siyasal İslam, 'Yeni Soğuk Savaş'

12 Aralık 2011 Pazartesi
\n\n\n

Arap Baharıyerini, bir siyasal İslamın yükselişidalgasına bırakıyor. Bu ortamda, Iraktan, Afganistandan çekilmeye başlayan ABD yönetiminin, Batı medyasının, adeta Korkacak bir şey yok. Ilımlı İslam iktidara geliyor, o kadar diyen bir yaklaşımı benimsediği görülüyor.

\n

ABDnin, siyasal İslamın içindeki güçlü Selefi hareketi görmezden gelerek, bundan sonra bölgeyi, uluslararası sermayeye, ABDnin askeri etkisine açık kalması koşuluyla, siyasal İslamın, daha doğrusu Müslüman Kardeşler hareketinin eline bıraktığı ileri sürülebilir.

\n

Bu madalyonun öbür yüzünde de, Prof. Michael Klarenin işaret ettiği gibi ABDnin askeri stratejik konumlanmasını küresel düzeyde yeniden düzenlemeye başlamış olması var.

\n

Devrimlerin yasası...

\n

Popüler Kültürde artık Arap Baharıolarak adlandırılanolay”, devrimlerin bir yasasını bir kez daha kanıtlıyor: İktidar, siyasi olarak en örgütlü, ideolojik olarak en etkili kesimin elinde kalır! Siyasal İslam Arap dünyasında hemen her ülkede, her geçen gün siyasal iktidarı biraz daha etkisi altına alıyor. Tunusta hükümet kuruyor, Mısırda Selefi kanadıyla birlikte seçimlerin ilk turunda oyların yüzde 60ını alıyor. Fasta Kral, hükümet kurma görevini, siyasal İslamın partisinin liderine veriyor. Libyada yeni hükümet esas olarak siyasal İslamın içine dolduğu Özgürlük, Adalet ve Kalkınma İçin Ulusal Birlik hareketinin elinde. Yemen iç savaşında siyasal İslam muhalefetin en güçlü kanadını oluşturuyor. Suriyede muhalefet, Batının, Türkiyenin de yardımıyla siyasal İslam etrafında yoğunlaşmaya zorlanıyor.

\n

Sonuçta bu dalga yatıştığında tüm bölgede, Batının ve ABDnin karşısında, siyasal İslamın, daha doğrusu Müslüman Kardeşlerin etkisindeki bir hükümetler zinciri tek muhatap olarak kalmış olacak gibi görünüyor.

\n

Bu olasılık, siyasal İslam akımını yakından tanıyanlar açısından, Liberal demokrat kesimden sola kadar kaygı verici bir manzara sunuyor. Mısır seçimlerine baktığımızda, daha düne kadar çok sınırlı bir siyasal varlığı olduğuna inanılan Selefi hareketin oyların yüzde 24ünü aldığını görüyoruz. Wall Street Journalın bir yorumuna göre, bu olgu Müslüman Kardeşlerin daha sağa, daha dinci söyleme yöneleceğini gösteriyor.

\n

Mısırda ekonomik koşullar bozulmaya devam eder, yeni olası bir Müslüman Kardeşler hükümetini ciddi bir ekonomik toplumsal kriz beklerken, Selefi akımın El Nur Partisinin liderinin MK ile asla ittifak yapmayacağız (Reuters 04/11) sözleri, bu akımın adeta pusuya yattığını düşündürüyor. Selefi hareketinin arkasında Suudi devletinin muazzam mali gücünün, dolayısıyla etkisinin olduğuna ilişkin veriler (Financial Times. Rachman, 05/12) doğal olarak kaygıları daha da arttırıyor. Suriyede Müslüman Kardeşler örgütünün liderlerinden Züheyir Selim, KurdWatch sitesine verdiği bir demeçte, Suriye kimliğinin Allah belasını versin... Biz Suriyeyi tanımıyoruz... Suriye, Sykes-Picot Anlaşmasının ürünü, geçici yapılardan biridir sözleri, tüm bölgesel yapıları, etnik farklılıkları aşan bir Sünni Arap birliği, bir ümmet projesine işaret ediyor.

\n

Yine de ABD, İngiliz medya yazarları, bölgenin Batı sözcüsü, yorumcuları, Müslüman Kardeşlerin, seçimlerle iktidara geldiğine, liberallerle koalisyon yapmaya eğilimli, Batıyla birlikte çalışmaktan yana olduğunu vurgulamaya devam ediyor.

\n

ABD’nin yeni kaygıları

\n

Bu gelişmelerin arkasında, ABD durumu kavramıyoraçıklamasına sığmayan stratejik bir düşünce var. Prof. Klarenin Asyada yeni bir soğuk savaş mı?” yazısında işaret ettiği gibi, ABD yönetimi stratejik konuşlanmasının ağırlığını, ekonomik koşulların da baskısıyla, ama esas olarak Çinin yükselmesine karşı hava ve deniz güçlerine, Asya denizlerine ulaşım yollarına, gezegenin yeni ağırlık merkezine doğru kaydırıyor. Çünkü ABD açısından enerji denkleminde Ortadoğunun göreli önemi azalırken hegemonya rekabeti alanında Çinin önemi artıyor.

\n

Ortadoğunun, küresel enerji denkleminde yeri iki açıdan azalıyor. Birincisi, bölgede toplumsal tabanı, dolayısıyla bakmak zorunda olduğu kesimler geniş hükümetler seçimlerle yönetime gelme olasılığı, diktatörlerin iktidarlarını korumak için kitleleri satın alma eğilimi eskiye göre arttı. Bu petrolün yerel kullanımını arttıracak ve ihracatını olumsuz etkileyecek. İkincisi, teknolojinin de yardımıyla, Kanada, Brezilya, Kolombiya petrolleri, Alaska, Meksika Körfezi, Montana, Kuzey Dakota, Teksas şeylalanları gibi zor petrol-gazkaynakları devreye girmeye başladı. Böylece, dünyanın başka bölgelerinde petrol üretimi gerilerken, ABD Enerji İdaresinin hesaplarına göre, ABD, Kanada ve Brezilyanın toplam günlük petrol üretimi 2009-2035 arasında 10.6 milyon varil artacak, ABDnin ithalatı içinde Ortadoğu petrollerinin önemi azalacak.

\n

Ancak, unutmamak gerekir ki, Oradoğunun önemi enerji denklemi içinde azalırken ABD açısından bir başka açıdan artıyor. Geçen şubatta Abu Dabide yapılan silah fuarında, bir İngiliz uzmanın BBCye anlattığı gibi, İran riski karşısında, bölge devletlerinin silah talebi gittikçe de artıyor. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri 2010 yılında ABDden toplam 110 milyar dolarlık silah almışlar (Telegraph, 22/02/011) Gulf News, salı günü Prens El Türkinin Eşyadda toplanan bir güvenlik forumunda, İsrail ve İranı kitle imha silahlarını terk etmeye ikna edemedikleri için Suudi Arabistanın da gelecekte nükleer silahlara sahip olmak isteyebileceğini söylediğini, Riyadın önümüzdeki 20 yıl içinde 80 milyar dolar harcayarak 16 nükleer santral yapmayı planladığını aktarıyordu.

\n

Silah dengesinden, enerji dengesine dönersek, başta günlük petrol ithalatı 2008’de 3.8 milyon varilden 2035te 11.6 milyon varile çıkacak olan Çin olmak üzere, Asya ülkelerinin petrole bağımlılığı daha da artacak. Bu koşullarda, ABD açısından, petrol taşınan yolları kontrol altına almak, Çinin gelişmesini sınırlamak bölgede yalnızlaştırmaya çalışmak büyük önem kazanıyor.

\n

ABD Avustralyaya yeni üsler kuruyor. Filipinlerle yeni bir anlaşma yapıyor, Endonezyaya 24 adet F16 satıyor, Tayland ve Singapurla diplomatik ilişkilerini geliştiriyor, Clinton, Burma/Myanmarı ziyaret ediyor.

\n

Clintona göre, ABD devleti gelecek on yılda Asya Pasifik bölgesinde diplomatik, stratejik ve diğer alanlarda yatırımlarını belirgin biçimde arttırmaya karar vermiş bulunuyor”.

\n

Prof. Klare, yazısında, bu gelişmelerden büyük kaygı duyan, Çin, Afrika ve Ortadoğu, hem de Şanghay örgütü üyeleriyle ilişkilerini derinleştirir açık deniz filosunu güçlendirirken, bölgede silahlanma yarışının, Soğuk Savaşdönemindeki gibi, hızlandığını vurguluyor.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları