Çatışma mı, Uzlaşma mı?..

11 Ağustos 2014 Pazartesi

İlkel kültür, çatışmayı “güç”, uzlaşmayı “teslimiyet” olarak kabul eder. O nedenle de ilkel kültürlerde “çatışma” güçlü olmanın yolu, “çatışarak kazanma” da güçlü olmanın kanıtı sayılır.
Toplumlar bu nedenle tarih boyunca savaşmışlar, insanlar da bu kültürün içinde kavgalar etmişlerdir.
Oysa, savaşın galibi yoktur.
Savaşan tarafların hepsi de kaybeder. Kavga edenler de hem yaralanır hem de kendilerine düşman kişiler yaratırlar.
Bu bir kısırdöngüdür. Sürer gider.
Türkiye açıkça “çatışma kültürü”ne, açıkça “şiddet ortamı”na sürükleniyor.
Bu durumda birey; “ya teslim ol, ya dövüş” ikilemi karşısında kalıyor.
Bu duruma gelen bir toplumda huzur olamaz, barış olamaz.
Bu durumun sorumlusu da AKP’nin tutumu ve Başbakan’ın tercihli yoludur.
Başbakan R. Tayyip Erdoğan, açıkça, çatışmacı yolu tercih etmiştir.
Kendine biat etmeyenleri belirleyerek suçlama, aşağılama, etkinliklerini yok etme, itibarsızlaştırma yoluyla cezalandırmaktadır. Kendi yandaşlarının her yanlışını örtme ve gizleme, ardından savunarak meşrulaştırma, karşıtlarının doğru işlerini bile suç sayarak sindirme yolunu izlemektedir.
Toplumda öfke ve şiddet yaygınlaşmaktadır.
Toplum, din, mezhep, etnik köken, doğum yeri ekseninde bölünmektedir.
“Suç ve ceza” kavramı “haklılıkhaksızlık ekseni”nden kaydırılmış, “iktidara yandaş-karşıt olma” eksenine oturtulmuştur.
Bütün bunların toplumda yansımaları vardır ve dikkatten kaçmaktadır. Neler mi?

***

Cinayetler ne kadar arttı? Dikkat ediyor musunuz?
Pompalı tüfekler, tabancalar, bıçaklar, satırlar...
Kadın cinayetleri. Ayrılmak isteyen her kadın bir kurban.
Her eski sevgili bir cinayete aday. Neden? Her anlaşmazlık silahla, vurmayla, kesmeyle, öldürmeyle bitiyor. Neden?
Hepsi de uzlaşmaların öfkeyle, öfkenin şiddetle, şiddetin öldürmeyle çözümlendiğini, bu yolun artık “tercihli yol” olduğunu görmekten, bunun doğruluğuna tanık olmaktan kaynaklanıyor.
Hukukun adaletle bağının koparılmış olması sizce etkisiz mi kalmaktadır?
Hukuka dayanarak yıllarca suçsuz yere yatırılan bu ülkenin fedakâr evlatları, sahte deliller, önyargılı yargıçlar bu topluma ne anlattı?
Bu adaletsiz uygulamanın ortağı olan iktidar, ucu kendi gerçek suçlarına çevrilince aynı adaletsiz yolu seçmedi mi? Açığa çıkan yolsuzlukları, rüşvetleri, imar suçlarını “paralel yapının darbe girişimi” yaftası altında savunmadı mı?
Can Dündar’ın Cumhuriyet’te yayımlanan dizisi durumu anlamaya yeterlidir.
Güray Öz’ün 8 Ağustos tarihli yazısı, iktidar tarafından desteklenen, silahlandırılan IŞİD’in nasıl bir tehdit olduğunu ortaya koymaktadır.
Peki, bu iktidar sürüp giderse, iktidarın başı da bu tutumuyla cumhurbaşkanı olursa ülkenin geleceği ne olacaktır?

***

Bu yazım, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yazıldı.
Eğer, R. Tayyip Erdoğan, birinci turda seçilmişse bu sonuç, seçimi boykot edenlerle, “Ben Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vermem” diyenlerin ikramı ile olacaktır.
Hitler’i iktidara getirenler akıllı dostları değil, akılsız düşmanları olmuştur.
Erdoğan cumhurbaşkanı olsun ya da olmasın, ülkenin geleceği bellidir.
Öfke-şiddet, bölünme-çatışma, ülkenin “tercihli yolu” olacaktır.
Hiçbir makam, hiçbir araç “yolsuzluk, rüşvet, suç işleme” gerçeğini örtemeyecek, üstünü kapatamayacaktır.
Türkiye, ama er ama geç, ama kolay ama zor, kendisine dayatılan bu zorlama sistemi reddedecek.
Yeniden “uygar-özgür, akıl-özgür birey iradesine dayalı barışçıkardeşlik” yoluna girecektir.
Ama er ama geç...
Ama kolay ama zor...
Ama mutlaka… 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları