Annem savaş isterdi... (22.02.2016)

22 Şubat 2016 Pazartesi

Annemi hatırlıyorum.
2. Dünya Savaşı olmalıydı. Amerikalılar ile Sovyetler arasındaki görüşmelerin uzamasına sinirlenirdi. “Vereceksin bombayı, vereceksin bombayı, bitti gitti” der, kestirip atardı.
Ben gülerdim, “Olur mu anne” derdim, “bombalar iyiyi kötüyü ayırmaz, böyle olur mu?” Annem başını sallar, “Olur olur” diye ısrar ederdi.
Ben güldüğümle kaldım, meğer annem savaş stratejisti imiş de haberim yokmuş. Amerika Japonya’ya iki atom bombası attı, savaş bitti. İkinci Dünya Savaşı da kentlerin bombalanmasıyla sona erdi.
Artık öyle “çekti tabancayı, iki kurşun sıktı” gibisinden suikastlar kalmadı. Tabancalar antika oldu. Bombalar işbaşında.
Cephe anlayışı da kalmadı. Artık her yer cephe. Uzaktan kumanda çıktı çıkalı ortada düşman da görünmüyor.
Annem haklı çıktı.
Keşke ben de savaş isteseymişim!
Biz barış istedik, başımıza gelmeyen kalmadı.
Ama savaş, öyle uzaktan sanıldığı gibi değildir.
Savaş demek düşman demektir. Savaş istersen düşman da istemiş olursun.
Barış demek, dost demektir. Barış istersen dostların olur.
Savaş, eskiden genç erkeklerin birbirini öldürdükleri cepheler demekti.
Şimdi artık savaş her yerin karıştığı, herkesin içine girdiği ateş çemberidir.
Terör eylemleri denen “vur-kaç hamlesi” günümüzün savaşıdır.
Ve Türkiye savaştadır.
Türkiye savaşa girmiştir.
İçerde kendi vatandaşıyla iç savaş yaşamaktadır.
Dışarda kendi dindaşıyla dış savaş yaşamaktadır.
Geçmişin “Irak-İran savaşı” günümüzde Suriye ile Türkiye-Suudi Arabistan-Katar arasında tekrarlanmaktadır.
Savaşı planlayan ABD ve Batı, bir kez daha Müslümanı Müslümana kırdırmaktadır. Sünnilerle Şiiler arasında görünen, aslında petrol ve doğal kaynaklar savaşı.
Türkiye’nin bu oyuna yönetenlerin iç hesaplarıyla alet edilmesi de işin acı yanı. Yönetenlerin “Başkanlık-İktidar-Otokrasi” hesaplarıyla bu oyuna güç kazanmak adına girmeleri, ülkenin kan ve ateş hattına sokulması demektir.
Ama işte, toplum hesap soramayınca, ortada hesap verecek kimse de olmuyor.

***

Hesap sormak, bilinçli cesaret ister.
Hesap vermek ahlaklı sorumluluk ister.
Hesap sorması gereken kişi, topluluk, toplum ürkek, çekinik, korkak olursa elbette hesap soramaz. İtaat kültürüyle aklı ipotekli, iradesi bağlı kişi, topluluk, toplum ise hesap sormayı aklına bile getiremez.
Hesap soran bir avuç bilinçli cesur da yalnızdır, sesini duyuramaz.
Böyle bir ortamda “ahlaklı sorumluluk” da ortada görünmez.
Ankara’da ikinci patlama.
Ülkede kaçıncı patlama.
Yapanlar IŞİD olabilir, PKK olabilir, PYD-YPG olabilir.
Terör örgütleri terör yapacaklardır. Siz bunu biliyorsunuz, söylüyorsunuz.
Peki, bunların önlemini kim alacak?
Önlemini siz alacaksınız. İçişleri Bakanlığı, MİT, Başbakanlık, hatta her işin içinde olan Cumhurbaşkanı, önlemleri sizler alacaksınız.
Çünkü, sizlerin ilk görevi vatandaşlarınızın can güvencesini sağlamak.
Bu önlemi alamıyorsunuz.
Yaptığınız iş, haber vermeyi yasaklamak ve ülkeyi “birlik beraberlik olmaya çağırmak”.
Yanlışları kabul etmeye yönelik birlik beraberlik olur mu?
Birlik beraberlik bu sorumlulukları ortadan kaldırır mı?
Öncelikle sorumlu mevkilerde olanların istifa etmeleri gerekir.
Yerlerine bu işleri yapacak olanların gelmesi gereklidir.
Sonra da sorumlular hesap vermelidir.
Eğer akıllar, mantıklar çalışıyorsa?
Eğer ülke yönetmenin sorumluluğu varsa?
Eğer toplumda bilinçli cesaret varsa?
Eğer yönetenlerde ahlaklı sorumluluk varsa?
Eğer?..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları