Erje Ayden ve Oktay Ekinci’nin Ardından

22 Ekim 2013 Salı
Beat kuşağının belki en vurucu
eserlerini kaleme almış, en
çok keyif veren yazarlarından
biri, New York’ta 10 Ekim günü
sessiz sedasız aramızdan ayrıldı.
O kadar yoğun ve dolu bir hayatın
maddi karşılığını alamadan,
ama kimliği ve eserlerinden de
ödün vermeden…
Erje Ayden’le 1985, New
York sergimde tanışmıştım.
Galeriye gelmiş, benden önce
babamla tanışmıştı, uzaklardan
akrabaymışız. Benim sevgili
rahmetli yengem Hilal Yalçın’ın
kuzeniydi. Erje o gün bana bir
kitap hediye etmişti: “Erje
Ayden Efsanesi”. İki günde
elimde eridi ve o andan itibaren
Erje Ayden ismini Jack Kerouac
ve Charles Bukowski’yle
aynı hizaya koydum. Kendisiyle
sohbet ettikçe ona olan hayranlığım
artmaya devam etti. Bu
kadar mütevazı ama iddialı bir
dil ve samimi bir ifadeyle sade
insanların hayatı bu kadar mı
çekici anlatılır?
Yıllar geçti, her New York sergimde
artık Erje, sofrasını paylaşmak
için sürekli can attığım
dostlarımdan biri oldu. Türkiye
hep burnunda tütüyordu. Yarım
asırdır dönememişti ülkesine.
Büyükada, Lefter, Beyoğlu, arkadaş
anıları arada romanlarına
da yansırdı. İlk olarak Doğan
Yayıncılık’tan “Ayrılık Acısı”
kitabı yayımlandı. Daha sonra
Piramid Yayıncılık bünyesinde,
Erje’nin dört romanını Türkçeye
kazandırmayı başardık: “Erje
Ayden Efsanesi”, ”“İkinci
Cadde’nin Çılgın Yeşili”,
“Haubtbahnhof’dan Trene
Bindim”, “Matador”. Şimdi
bu sezonda üç kitabını daha
anadiline kazandırmaya gayret
ediyoruz. Sel Yayıncılık’tan çıkan
kitapları ise “Goldberg Paşa”
ve “Sweet Milk Üçlemesi”.
Erje’nin anadili Türkçe ama yazı
dili İngilizce. Bu nedenle tercümeleri
ayrıca önemli. Çünkü
bazen, özellikle Beat kuşağının
en uygun dili olan İngilizcenin
rahatlığını başka dillerde korumak
hiç de kolay değil.
Yazarlar ve sanatçıların vücutları
son nefesini verdikten
sonra, ikinci baharları başlar.
Aslında aramızda yaşamaya devam
ederler. Acımasızca gelen
ölüm, onları aramızdan aldıktan
sonra, ömür boyu mücadelesini
verdikleri çizginin anlaşılması,
eserlerinin hazmedilmesi, aralarındaki
bağların fark edilmesi
için bir fırsattır bu. Umarım Türk
edebiyatı, belki biraz “Gözden
ırak, gönülden ırak” muamelesi
yaptığı Erje’ye artık hakkını verir.
New York yeraltı kültürünün
tam göbeğinde yer alan, 60’ların
ortasında kitapları iki milyon
satan, hakkında Amerika’nın en
saygın edebiyat eleştirmenleri
John Ashbery, Seymour Krim
ve Frank O’Hara’nın en bonkör
övgüleri dile getirdiği; efsanevi
Willem de Kooning, Michael
Goldberg, Alan d’Arcangelo,
Gustave Asselsberg gibi dünya
sanatçılarının yakın dostu olan
Erje’nin önünde artık uzuuun
ve yeni bir yaşam var. Henüz
“tanışmadıysanız” muhakkak
keşfedin kendisini…
Yine geçen hafta bir can
dostumuzu toprağa verdik;
yalnız mimarların değil, tüm
demokratik, aydın, devrimci,
çağdaş Atatürkçülerin dostu,
güzel insan Oktay Ekinci’nin
kaybı, hepimizin canını derinden
acıttı. “Yalnız iyi insanlar
erken ölür” teorisi maalesef yine
işledi. Cumhuriyet’in önünde
yaptığım konuşmada dediğim
gibi, buna rağmen “Yeri doldurulmaz”
desek, en çok Ekinci
kızardı. Ekinci kadar candan,
dürüst, çalışkan, samimi, gerçek
arkadaş ve ayrıca kentin, doğanın,
mimarinin, tarihin, kültürün
dostu gençleri bulup güvenmeye
mecburuz. Ekinci onlar için
imrenilecek standartlarda bir
model bıraktı. Kişisel kalitelerinin
dışında, demokratik kitle
örgütleri bünyesinde yapılan
çalışmalarda, mükemmel bir
takım oyuncusuydu. Uyumlu,
mütevazı, yapıcı bir kimliği vardı.
Yıl 1993. Mevsim, yaz. Belediye
seçimlerine 7-8 ay var.
“Taban Operasyonu” hareketini
başlattık. Başta ADD ve
ÇYDD olmak üzere Türkan
Saylan, Jeofizik Mühendisleri
Odası Başkanı Oğuz Gündoğdu,
Mülkiyeliler Birliği, Ziraat
Odası, DİSK Başkanı Kemal
Nebioğlu, Cumhuriyet yazarları,
Ankaralı, İzmirli aydınlar… Ve
on binlerce destek imzası!
İşte Ekinci o ekibin içinde
büyük bir yere sahipti. Mantıklı,
çalışkan, üretken ve özveriliydi.
CHP-SHP-DSP’ye
söylediğimiz şuydu o günlerde:
“Kişisel ihtiraslarınıza kapılıp
birleşmezseniz, yaklaşmakta
olan yerel seçimlerde (Mart
1994) Refah Partisi önce belediyeleri,
ardından da genel
seçimleri alacak, ayağımızı
denk alın, kendinize gelin.”
İşte bizleri dinlemeyen sözde
liderlerin öngörüsüzlüğüyle
gelen bölünme, burun farkıyla
RP’ye seçimleri kazandırmış,
Erdoğan ve Gökçek’in önünü
açmıştı. Şu anda yaşadığımız
da o krizin olağan artçı şoklarından
ibaret!
Ekinci’yi iş ciddiyetiyle, rant ve
çıkar ilişkisi güdenlerin karşısına
korkusuzca dikilişiyle, mesleğine
olan bağlılığıyla ve hepsinden
önemlisi ruh güzelliği ve dostluğuyla
hiç unutmayacağız.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları