Barış Terkoğlu

Trenden atılan gazeteci

17 Aralık 2018 Pazartesi

Ne zaman tren kazası konuşsak aklıma Cüneyt Ülsever gelir.
Evet, gazeteciliği bıraktı. Hatta küstü. Yine de “demokrasi tramvayı”ndan atılma hikâyesinin yaşadıklarımızla ilgisi var.
Şimdilerde mafya dizileri işgal etse de bizim televizyonlarda da gösterilmişti. “Yürüyen Cehennem” denebilir mi? “Hell on Wheels” dizisi ABD’de bir demiryolu inşaatının çevresinde dönen ilişkileri anlatıyordu. Kuzeyliler ve Güneyliler, siyahlar ve beyazlar, köleciler ve karşıtları, merkeziyetçiler ve federasyoncular, tarım ve sanayi… Demiryolu, sadece bir ulaşım aracı değil, bir altyapı yatırımı olarak tarihsel ilişkilerin birbiriyle savaşıydı.
Dizilerin de ötesinde, kapitalist ya da sosyalist her kalkınma hikâyesinin içinde demiryolu vardır. Bu nedenle genelde kuzeyden güneye, batıdan doğuya yayılır. Atatürk’ün “demir ağlarla anayurdu ördüğü”nü biliyoruz. Ancak Anadolu’ya ilk demiryolunu sarayın duvarlarına tren resimleri asan Abdülmecid’in getirdiğini unutuyoruz. Telgrafın Osmanlı posta sistemine geçişi de, üniversite kurma teşebbüsleri de, Batı üsluplu ilk saray da, operanın yaygınlaşması da aynı dönemdedir. Demiryolu, bizde de gelişmenin parçasıdır. Kaçınılmaz yoludur. Modernleşmeyi de demiryolunu da Cumhuriyet düzeni ile programa dönüştüren ise Atatürk’tür.
Evet, demir de taşınır tank da. Rayların üzerinde medeniyet de emperyalizm de götürülür. Sevgilileri buluşturur, öte yandan savaşta stratejik hedeftir. Ancak demiryolunun bir özelliği vardır. “Müsait bir yerde inecek var” diyemezsiniz. Yandaş müteahhitlere ya da İngiliz şirketine de yaptırmış olsanız dahi demiryolu işletmek için kurallı bir düzen gerekir. İnilecek, binilecek durak bellidir. Aynı yerde aynı anda iki tren olamaz. “Sinyalizasyon şart değil” diyen kuralsız düzenlerde kaza kaçınılmazdır.

Tren kazasıyla koptu
Gelelim Ülsever’e…
28 Şubat’ta askerle kavgalıydı. Hapis cezası alan Erdoğan’ı ziyaret etmiş, “yanındayım” demişti. Bugünkü Cumhurbaşkanı, hapisten çıktığı gün Ülsever’e “abi” diyordu. Seçim kazandığında Hürriyet adına onunla ilk söyleşiyi yapandı. Erdoğan’ın iktidarının başlangıç yıllarına uygun şekilde AB yanlısıydı, ABD ile iyi ilişkileri savunuyordu. FETÖ ile birlikte çöpe atılan öteki liberaller gibi yapabilir, Erdoğan’ın uçağında gezebilir, devlet televizyonunda “devlet ekonomiden çekilsin” konuşmalarıyla cebini doldurabilirdi.
Yapmadı, erken bir tarihte, daha 2004’te koptu.
Nasıl oldu” dediğimde şöyle yanıt vermişti:
İlk olarak hızlı tren kazasıyla benim içime kurt düşmeye başladı. Çok net öğrendim ki hızlı trenin emrini veren kendisidir. Kendisine teknik olarak o raylar üzerinde belli bir hızın üzerinde gitmenin mümkün olmadığı raporlarla söylendiği halde ‘ben emrediyorum’ diyen kişidir.”
Emri ben verdim” diyen kuralsız düzen 41 insanımızı o kazada öldürdü. Bu kadar değil…
Devamını Ülsever’den aktaralım: “Özel olarak bir kopuş noktamız daha var. NATO’dan ayrılmak istediklerini yazdım ben. O yazının ertesi günü Milliyet’le toplantısında Başbakan bana ‘hain’ dedi. Çünkü şuna inanıyordu; odasında dinleme aletleri var ve oradaki konuşmalar CIA tarafından elde edildi, CIA da bana verdi. Halbuki bunu söyleyen Ömer Çelik’ti. Ömer Çelik, yapılan sohbetlerde bu konuşuluyor diye AKP’lilere anlatıyor, onlar da bana anlatıyor.
Rejim ile tek adamın kaderini birleştiren düzen için ihanet, aile içi ilişkilerden daha kolaydır.

Genel müdür bugün nerede?
Zaman geçiyor. Tarihin tesadüfleri Bilal Erdoğan ile Cüneyt Ülsever’i aynı masada buluşturuyor. Masanın yarısı şarap içiyor. Konuyu Bilal Erdoğan açıyor:
“‘Ya abi siz ne güzel babamla arkadaştınız. Onu çok kırıyorsun’ dedi. Hayrolsun ne yapıyorum? dedim. ‘Sen Padişah mısın’ diye bir yazı yazmıştım ben de o aralar. ‘Sen’ dedi ‘Hem babama padişah dedin, hem de sen dedin’ dedi. Seçime girerken bir elektrik zammı yapılmıştı, hem de enerji bakanına sormadan. Ben de bir yazı yazarak sormuştum, ‘Böyle bir uygulama olabilir mi, üstelik Erdoğan matematikten bihaber bir adam, bu nasıl olur’ diye. Bilal’in bu serzenişi üzerine ben de ona dedim ki ‘Bak oğlum kırgınlık var ama bu karşılıklıdır ve babanın bana hain demesi ile başladı’ deyince ‘Ama o başbakan’ dedi.
Tren kazası, ölüm, kuralsız düzen ve rejimi şahsında temsil edenin karşıtlarını “hain” ilan etmesinin hikâyesi böyle.
Şimdi kaza için “seçim için erken açıldı” ya da “hesap verilmiyor” deniyor ya…
Cüneyt Ülsever, önce memur yayın yönetmenleriyle sansürlenip sonra iktidar emriyle kovulurken Pamukova’daki tren kazasında “hesap versin” denilenler nerede? Aylarca yapılan “hızlı tren raydan çıkabilir” uyarılarını göz ardı eden dönemin TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, bugün AKP Erzincan Milletvekili. 2015’e kadar sürdürdüğü TCDD Genel Müdürlüğü’nde üstünün çizildiği tek yer Davutoğlu-Yıldırım kavgasında oldu. Kazaları ise bugüne kadar soran olmadı.
Tren kazası sabotaj mı” diye soruyorlar ya…
Faili önce süte karıştırılan suda, paralanan anayasada, Cumhuriyet düzenine kurulan tuzakta arayın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları