Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Zindan İçinde Zindan Zulüm İçinde Zulüm

22 Ekim 2013 Salı
“Gök damın üstünde,
Öylesine mavi, öylesine durgun!”
Bu dizeleri,1874’te, ünlü Fransız sembolist
şair, Paul Verlaine, şiiri Arthur Rimbaud’yu
yaralamaktan iki yıl hapis cezasını çektiği
Belçika’daki Mons Hapishanesi’nde yazmıştır.
İLK iki dizesini yukarıya aldığım şiir,
bir tabloyu çağrıştırıyor. Sakallı bir adam
hapishane hücresinden dışarıyı, mavi
gökyüzünü seyretmektedir. Sakallı adam
otoportrenin sahibi büyük ressam Gustav
Courbet’dir. Devrimci tavırları dolayısıyla
sürekli baskılarla karşılaşmış olan, sonunda
kendisiyle uzlaşmak isteyen imparatorluğun
Legion d’Honneur nişanını küstahlığa varan
sert bir üslupla reddetmiş olan sanatçı, 1871
Paris Komünü sırasında, daha önce de karşıtı
olduğunu açıkladığı Vendome Meydanı’ndaki
Napolyon anıtının yıkılmasına katıldığı
gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştır.
Ve sözünü ettiğim, ressamı gökyüzünü
seyrederken yansıtan yapıtı, birçok otoportre
yapmış olan Courbet o nedenle yattığı
hapishanede gerçekleştirmiştir.
12 Mart döneminde hapis yatmış olan Çetin
Altan’ın otobiyografik romanının başlığı da “Bir
Avuç Gökyüzü”dür.
Bir avuç gökyüzü, hapse düşenlerin
tutkusudur.
Bir avuç gökyüzü, mahkûmlar için
özgürlüğün simgesidir.
***
Bırakın bir avuç gökyüzünü, içinde
yaşadığımız dönemin simgesi olmuş Silivri
zindanında, zindanı daha da zindanlaştıran bir
uygulamayla kadınların kaldığı blokun camları
boyanmış, orada kalanlar artık gün ışığına bile
hasret hale düşürülmüşlerdir.
Arkadaşımız Murat İnceoğlu’nun dünkü
Cumhuriyet’in manşetinden verilen haberinde,
Silivri’deki uygulamanın ve buna maruz kalan
Ayşe Berktay Mirzaoğlu’nun öyküsünü
okumuşsunuzdur sanırım.
Zindan sözcüğü zaten dilimizde karanlığı
çağrıştırır, zindanın camlarını boyayarak
onu daha da karanlıklaştırmak, daha da
zindanlaştırmak, zulüm içine bir zulüm daha katmak demektir.
Demokrasilerde, ceza ve tutukevleri, zindan,
zulümhane olmamalıdır.
Orada, tutuklulular muhafaza edilmekte,
mahkûmların hürriyeti bağlayıcı cezaları infaz edilmektedir.
Bazı kafalar tarafından pek kolay anlaşılmaz
ama ceza ve tutukevlerinde yöneticiler için
de titizlikle uymaları gereken sınırlamalar konmuştur.
Cezaevi yöneticisi, mahkûma yasanın
öngördüğünün dışında ceza uygulamayamaz.
O yeni cezalar koyamaz, yalnızca yasanın
öngördüğünün infazına nezaret eder.
Çünkü tutuklu ile mahkûmun da hakları vardır.
Mahkûmlar her ne kadar hürriyeti bağlayıcı
cezalar almış olsalar da, yine de yasa
gereği bazı haklara, bazı özgürlük alanlarına sahiptirler.
***
Ceza ve tutukevleri, cezanın infazının yasaya
uygun gerçekleştirildiği, tutuklunun yasaya
uygun biçimde barındırıldığı yerlerdir. Daha
doğrusu demokrasilerde öyledir, öyle olmaları gerekir.
Ceza ve tutukevi yöneticisi, tutukluya,
yasanın öngörmediği yeni yaptırımlar
uygulayamaz, mahkûma yasanın
öngördüğünün dışında cezalar veremez.
İnsanın, haksız bir gerekçeyle hapse
düşmesi kuşkusuz zulümdür, gerekçesi
delillendirilmemiş, haklı gösterilmemiş veya
süresi uzatılmış tutukluluk da bir zulümdür.
Ama bunların yanı sıra, hapishanelerde,
yasanın öngördüğü koşulların yerine
getirilmemesi, bunların ağırlaştırımları da bir zulümdür.
Zindanı karanlıklaştırarak daha da
zindanlaştırmak bir zulümdür.
Hapishaneleri zindana, zulümhaneye
çevirmek, ayrıca bir suçtur.
Herkes şunu iyice kafasına yerleştirmeli:
Tutukluların mahkûmların, hatta toplumun
nefretini uyandıran suçları işlemiş olanların
bile herkesin saygı göstermesi gereken hakları vardır.
Tutukluya, mahkûma bir avuç gökyüzünü
görmeyi, bir tutam ışığa ulaşmayı engellemek,
böylelikle hapishaneyi zulümhaneye çevirmek
ayrıca insanlık suçudur.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları