Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Zalimden mazlum yaratmak

27 Eylül 2019 Cuma

Mektup tarihe karıştı. Şimdi artık tweet var, WhatsApp var, Facebook var, SMS var. Varoğlu var.
İnsanın artık mektup yazması için çok olanaksız, umarsız olması gerek.
Son yıllarda genellikle yalnız hapishanelerden mektup alıyorum, o çaresizlik ve olanaksızlık içinde, hapishanedeki umarsız insanların tek haberleşme aracı olan mektuplar insanın içini parçalıyor.
İşte şimdi size sözünü edeceğim mektup da o türden. Nazlı Ilıcak’ın, oğlunun açıkladığına göre bir yıl önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı bu mektup, önceki gün internete düştü.
Mektupta, FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle hapiste olan Nazlı Hanım, FETÖ’cü ve darbeci olmadığını söylüyor aldandığını, zamanında uyarılarına kulak asmadığı Tayyip Bey’e kötülük ettiğini kabul ediyor, ona eski hukuklarını, AKP’ye verdiği destekleri hatırlatıyor, Emine Hanım’la onu düşündüğünü söylüyor, çaresizliğini ve pişmanlığını dile getiriyor, özür diliyor, başka yerde bulamadığı adaleti onda aradığını belirtip sözlerini şöyle noktalıyor: “FETÖ elebaşları kaçtı. Ben de kuyuya atıldım. Adeta bir mezara diri diri gömülmüş gibiyim. Yargıda bulamadığım adaleti sizde arıyorum. Acaba elimden tutup, hak ve hukuk adına beni kuyudan çıkarabilir misiniz?”

***

Mektubu okurken, Nazlı Ilıcak’ın Ergenekon ve Balyoz kumpasları sırasında nasıl kumpasçılarla birlik olduğunu, adalet çığlıkları atanlara, “Vesayet tasfiye ediliyor, Türkiye bağırsaklarını temizliyor, usulü bırak, esasa bak” dediğini hep hatırlamama karşın yine de bir mazlumun çaresizliği karşısındaki üzüntüyü hissettim. Sanırım siz de mektubu okursanız aynı duygular içinde olursunuz.
Sanmam ki, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı çıkanlar içinde bu mektubu okuduktan sonra, “Oh olmuş! Etme bulma dünyası!” diyenler çıksın.
Böyle yapanlar, o kumpaslar karşısındaki insanlık görevleri olan asil isyanlarını inkâr etmiş olurlar. Çünkü onlar, zulmün ortadan kalkmasını istiyorlardı, yoksa eski zalimlerden yeni mazlumlar yaratılmasını değil.
Eski kumpas davalarının kışkırtıcıları, düzenbazları, savcı ve yargıç kisvesi altında gezen cellatları arasından ve özellikle de liderleri saflarından kaçıp kurtulan çok oldu. Ama yakalananlar, hapis cezalarına çarptırılanlar da var.
Adil olarak yargılandıkları sürece onlar için söyleyecek bir sözümüz yok.

***

Ama onların da yargılanmalarının adil olması konusunda dikkatli takipçiler olmak zorundayız.
Onların da, bütün vatandaşlar gibi, tersi kanıtlanana kadar, masum olduklarını dinletebilecekleri, tarafsız yargı içinde adalet aramak için korkmadan başvuracakları bir doğal merci bulma hakları vardır ve de olmalıdır.
Yoksa, eskinin zalimlerinden yeni mazlumlar yaratılmasına seyirci kalarak, zulmün sürmesine, adaletin bir türlü tecelli etmemesine seyirci kalmış, böylelikle de suça iştirak etmiş oluruz.
Mektubu okurken, bir insanlık dramı, hatta bir tragedya karşısında olduğumuzu gördüm. Diri diri mezara gömülmüş, dipsiz bir kör kuyuya atılmış duygusu içinde yaşayan yetmişini çoktan aşmış olan bir kadının dramı karşısında duyarsız kalmak mümkün mü?
Nazlı Ilıcak’ın dramı, aynı zamanda hepimizin dramıdır.
“Nereden hepimizin dramı oluyormuş?” demeyin!
Bu çağda yargıda bulamadığı adaleti yürütmenin sarayında arayan bir insanınkinden daha büyük ne dram olabilir ki?
Peki şu anda ülkemizde kim yargıda aradığı adaleti bulacağından emin olabilir?
Metin Feyzioğlu dışında kim, “Yargı Reform Paketi”nin yürürlüğe girmesinden sonra bu arayışın olumlu sonuç verebileceğine inanacak kadar saf olabilir?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları