Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tatil

18 Ağustos 2013 Pazar

Sevgili,
Turgut Kazan’a cep telefonundan Bodrum’da ulaşıyorum.
- Yanımda kim var bil bakalım? diyor.
Ardından da ekliyor:
-
Yılmaz Büyükerşen.
Telefonda soruyorum Başkan’a: Tatilde misiniz? Bodrum’da çok kalacak mısınız?
- Yok diyor, bu akşam dönüyorum. Ben hiç tatil yapmam. Boş oturamam.
- Boş oturmazsınız canım, diyorum, göğü boyar, denizi dikersiniz.
Orhan Veli’yi kastettiğimi anlayıp, gülüyor.
Şöyle diyor, Orhan Veli
“Dalgacı Mahmut”ta:
“İşim gücüm budur benim
Gökyüzünü boyarım her sabah
Hepiniz uykudayken
Uyanır bakarsınız ki mavi

Deniz yırtılır kimi zaman
Bilemezsiniz kim diker
Ben dikerim...”
Orhan Veli bir söyleşisinde Dalgacı Mahmut’un bizzat kendi olduğunu söylediğine,
Sait Faik, bir ömrü gökyüzünü boyayıp, topal martılarla söyleşip, denizi dikmeye vakfettiğine göre, aslında bu iş öyle pek yabana atılır bir şey olmasa gerek.
Kısacası dalgacılık ciddi bir iştir. Zihin açıklığı, düş gücü, kafa hüneri gerektirir.

\n

***

\n

Garip bir dünyada yaşıyoruz, bir yandan açlıkla işsizlik kol gezerken, bir yandan da tatil anayasalarda bile yer alan insan haklarından biri oluyor.
Onun için tatili küçümsemeyelim derim; o, çalışma imkânı bulan herkes için gerekli.
Tatil genellikle, bizde çalışmaya ara vermek, hiçbir şey yapmamak olarak algılanır.
Çoğu zaman da tatil denince akla gelen, yaz aylarında, deniz kıyısında güneş altına uzanıp bir şey yapmayan insan görüntüsüdür.
Yılmaz Büyükerşen’in
“Ben hiç tatil yapmam” derken kastettiği bu imaj olsa gerek.
Yoksa onun da tatili ya da yeni deyişiyle dinlencesi var. Dinlence ürünlerinden oluşan, Eskişehir Odunpazarı’ndaki balmumu heykeller müzesindeki eserleri, yapıp da kentin çeşitli yerlerine diktiği heykeller, değişik alanlarda üretim yaparak dinlenen Büyükerşen’in
“dinlence” anlarının tanıkları.
Zaten artık insanların ya da toplumların durumlarıyla ekonomik refah düzeylerini belirleyen ölçütler arasında tatilin süresi ve niteliği de yer alıyor.
Benim kuşağım için tatil yaza özgü bir etkinlikti. Bizim gibi batı kıyılarında yaşayanlar için hedefi de denizdi. Bununla birlikte, Anadolu’da henüz yaylaya çıkma alışkanlığı da sürmekteydi.
Hatta bunlara tatil değil de yazlık denir, yaşamın temposu değiştirilmez, değişik mekânda sürdürülürdü. Yani o zamanlar tatil yok,
“sayfiye” vardı.

\n

***

\n

“Benim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda İstanbul’un Asya yakası, Kızıltoprak’tan başlayarak sayfiyeydi ve yaz aylarında oraya taşınılırdı” desem şimdi inandırmakta güçlük çekerim biliyorum.
Hatta kışları, o zamanlar hem şehir hem sayfiye diye nitelenen Kadıköy’de geçirip, yazları Kızıltoprak’tan öteye
“sayfiye”ye geçenler de vardı ve ben de onlar arasındaydım. Her ne kadar adı “Bursalı” ise de kendi İstanbullu olan ve kışları Moda’da, yazları Büyükada’da geçiren Orhan, o eski geleneği sürdürenlerden biri.
Benim kuşağımda, daha doğrusu benim kuşağımın benim sınıfımda, kış tatili alışkanlığı yoktu. Oysa şimdi kayakla değerlendirilen kış tatilleri yaz dinlenceleriyle at başı gidiyor.
Tatil açısından kendimi çok talihli addederim. Hem İstanbul’u bir deniz kenti olarak, otuz yılı aşkın süresini de yazları yalıda oturarak, yaşadım, hem de
Erim’ciğimin sayesinde, düşlenebilecek tatillerin en güzeli olan “Mavi Yolculuğu” gerçekten koyların bakir olduğu dönemde, o öncülerin ruh hali içinde yapmak imkânını buldum.
“Mavi Yolculuk”ta yorularak dinlenirdik.
1970’li yıllarda, bu yolculuklarda günde 7000 kulaçtan fazla atardım da bana mısın demezdi.
O zaman tatillerde, temiz lacivert suları kulaçlardım.
Artık, anı denizlerini kulaçlamakla yetiniyor ve mırıldanıyorum:
- Yine de bu da tatil. Buna da şükür!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları