'Performans Kabinesi!'

12 Temmuz 2011 Salı
\n

Futbol skandalı, yemin krizi, uzlaşma çıkmazı, bölgesel çatışma, Arap Baharıderken 12 Haziran 2011 seçimleri sonrasında Tayyip Erdoğan’ın kurduğu 61. Hükümet’in irdelenmesi bugüne kalıverdi.

\n

Politikanın evrensel kurallarından yola çıkarak, Milliyet GazetesininPerformans Kabinesi olarak nitelediği 61. Hükümet konusundaki görüşlerimizi açıklayalım.

\n

Bunu yaparken, politikanın şu altın kuralını unutmayalım:

\n

- Politikacının yaptığı, yapacağının teminatı ya da göstergesidir.

\n

Şimdi bu ilkenin ışığında, şu anda kimileri (belki büyük çoğunluk değil) için birincil sorunu demokrasi olan Türkiye’ye 61. Hükümet’in ne getireceği sorusuna ancak şu yanıt verilebilir:

\n

- Hükümet’in başı 9 yıldır iktidarda bulunan Tayyip Erdoğan demokrasinin ne kadarını algılıyorsa, ne kadarını sindiriyorsa, o kadarını getirebilir. Bu konuda fazla iyimser olmaya gerek yoktur. Üstelik de, her iki seçmenden birinin bu alanda yoğun bir talebi olmadığı da düşünülürse...

\n

***

\n

61. Hükümet’in performansını icraatı süresince ayrıntılarıyla değerlendireceğiz. Ama özellikle kabinede yalnızca tek kadın bakanın işgal ettiği makam üzerinde duralım.

\n

Her şeyden önce, kabinede yalnızca bir tek kadın bakan olmasının AKP’nin konuya yaklaşımının tipik bir göstergesi olduğunu vurgulayalım. Kadın erkek eşitliğine inanmayan Erdoğan’ın kabinedeki kadın sayısını artırmasını beklemek de pek akıllıca olmazdı.

\n

AKP Kadın Kollarından gelen başarılı politikacı Fatma Şahin’in başında bulunduğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı‘nın adı dahi, AKP’nin kadına yaklaşımını yansıtıyor. Kadının aile üyesi, ana ve eş olmanın ötesinde bireysel sorunlarını görmezden gelen bu zihniyetin, kadın sorununa doğru yaklaşmasını beklemek abes.

\n

Kadın eş ve ana olmanın dışında, birey olarak bir sürü sorunla karşı karşıyadır.

\n

Ama onu birey olmaktan çıkarıp, aile efradı içinde ele alan zihniyet bu sorunları görmezden gelecektir.

\n

Kadınlarımızın çoğunluğunun bu durumdan şekvacı olup olmadıkları ise apayrı bir sorun.

\n

Türkiye Cumhuriyeti’nin artık tarihe karışmış kurucu felsefesi açısından en önemli bakanlık ise, Milli Eğitim Bakanlığıdır.

\n

Eskilerin bu yaklaşımına hak vermemek mümkün değil. Çünkü bütün sorunların temelinde eğitim yatmaktadır ve Cumhuriyet’in kurucu felsefesi, TC’nin toplumsal yapısındaki kimi eksiklikleri de eğitimle kapatmak savındadır ya da savındaydı.

\n

***

\n

Bu görüşlerin ışığında, başında Ömer Dinçer’in bulunduğu MEB’ye bakınca ne görüyoruz?

\n

Dilerseniz bu konuda sözü Melih Aşık’a bırakıp 07.07.2011 tarihli Açık Pencere’ye bakalım:

\n

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ilk kez 1995 yılında katıldığı bir sempozyumda dile getirdiği görüşleriyle dikkati çekmiştir. Nedir onlar derseniz hatırlatalım:Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu sırada ortaya atılan Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tabir edilen cumhuriyet kavramının aslında bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye’de cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiğini ve nihayet laiklik ilkesinin yerine İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanısını taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta ortaya koyduğu bütün ilkelerin laiklik, cumhuriyet, milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin, daha katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanı geldiğine inanıyorum.

\n

Evet, 61. Hükümet’te Milli Eğitim, 1955 yılında yayınlanan İşletme Yöneticiliği kitabında bilimsel aşırmacılık yaptığı gerekçesiyle profesörlüğü elinden alınan ve yukarıdaki görüşlerin sahibi olan Ömer Dinçer’e emanet edilmiştir.

\n

Daha fazla söze hacet var mı?

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları