Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gönlümün Yarısı (11.08.2013)

11 Ağustos 2013 Pazar

Sevgili,

\n

Demir kapı sürülerek açıldı, Tatü sevinçten zıplayarak koğuşun ortasına top gibi düştü.
- Eve gidiyorum... Eve!
Tatü’ye o gün katıldığı duruşmada tahliye kararı çıkmıştı. Sevincini 1980’li yılların ünlü bir bira reklamının tümcesiyle formüle etmişti:
- Eve gidiyorum... Eve!
Ne var ki Tatü eve gidemeyecek, yine koğuşta kalacaktı, çünkü dosyasına bakılınca anlaşılmıştı ki hakkında başka bir davadan bir tutuklama kararı daha varmış.
O akşam
Eşape Turan’ın demlediği çayların parasını hep arkadaşları ödediler, Tatü’ye verdirmediler.
Artık tarihe karışmış, tarihi Sağmalcılar Hapishanesi’nin
“C-16 Kaçakçılar Koğuşu”ndaki bu yarım kalmış tahliye sevinci olayının üstünden 30 yıl geçti.
Ergenekon davasının karar oturumunda, tutsaklar arasından tahliye beklemiyordum.
Prof.Dr.
Mehmet Haberal tahliye olunca bütün dikkatim onun üzerine yoğunlaştı.
Bu durumda tabii ki
Utku Çakırözer’in 7 Ağustos günü yayımlanan Haberal ile geniş söyleşisini büyük ilgiyle okudum.
Prof. Haberal, arkadaşları yatarken tek başına tahliye edilmesinin kendisinde yarattığı çelişik duyguları şöyle dile getirmiş:
- Bedenen dışarıda olsam bile vicdanım hâlâ Silivri’de.

\n

***

\n

Bu duyguyu içeri düşmüşlerin hepsi her iki yönden de yaşamıştır.
İçeride kalan için tahliye edilen yakın bir arkadaşı ise, yaşamında büyük bir boşluk doğar, onu arayacaktır. Eninde sonunda bu da bir tür ayrılıktır, ama hüzün vermekten çok, sevindiren bir ayrılık,
“Hiç değilse dost kurtulmuştur ya.”
Gazeteci
Niyazi Dalyancı, Barış Derneği davasında erken tahliye edilenlerden. Kendisini az tanıyanlar bile bilirler, sağlam karakterli, ama yumuşak huylu, sevecen bir insan olduğundan arkadaşları tarafından çok sevilir. Hapiste de birlikte geçirdiğimiz zaman süresince, hep bir şefkat sığınağı olmuştur.
Bu durumda tahliyenin Niyazi’ye isabet etmesi, tüm arkadaşlarını sevindirdi.
Herkes Niyazi’yi sevinçle kucaklıyordu, ama daha o anda onun yerinin dolmayacağını da biliyorduk.
Nitekim öyle oldu, Niyazi gittikten sonra, bir daha kimse çıkıp da akşamüstü çaylarında bütün grubu demlik çevresinde bir araya getiremedi.
Ve bu yüzden Niyazi’yi çok aradık.
Ama hiç birimiz
“Keşke şimdi burada olsaydı” demedik. Düşündüysek bile demedik.
Buna karşılık sonradan Niyazi’nin de evde çok rahat olmadığını, iki dakikada bir
“Ah şimdi bizimkiler acaba ne yapıyorlardır?” dediğini ve bu yüzden Fatoş’ten fırça yediğini öğrendik.
Bu sızlanmalar, tahliyesinin iki hafta sonrası
na rastlayan yılbaşı gecesine kadar sürmüş. O yine sızlanmaya başlayınca da bu kez Fatoş dayanamayıp patlamış:
- O kadar meraklıysan, git arkadaşlarına, ama bana sorarsan
çık artık hapisten!

\n

***

\n

Tatü’nün öyküsünden iki yıl sonra, Barış Derneği davasının yeni heyet huzurunda yapılan ilk duruşmasında, tutukluların bir kısmı için tahliye kararı çıktı. Bırakılanlar neden bırakılmışlardı, içeride tutulanlar neden tutuluyorlardı, belli değildi.
Yine de koğuşta sevinçle hüzün, neşeyle öfke birbirine karışmış durumdaydı.
İçtenlikle en fazla üzülenler ise hakkında tahliye kararı olanlardı.
Hatta
Gencay Şaylan, hapishane yönetimine ısrarla şunu söylüyordu:
- Geç oldu, bırakın bu geceyi burada arkadaşlarla geçirelim yarın sabah çıkarız.
Ama bunun mümkünü yoktu, zorla içeri tıkan devlet, bir kez tahliye çıktı mı, adamı dakika yitirmeden zorla kapının önüne koyuyordu. Onlara da öyle yaptılar.
Arkadaşlar ağlayarak çıkıp gittiler.
Gönüllerinin yarısı içeride kalmıştı.
Aynı duyguyu, üç hafta sonra bizler de yaşayacaktık.
Aradan 27 yıl geçmiş.
Bakıyorum da benim gönlümün yarısı hâlâ içeride.
Biliyorum yalnız değilim; hepimizin, hiç değilse çoğumuzun gönlünün bir kısmı içeride, bizim için yatanlarla birlikte.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları