Nâzım Hikmet Akademisi’nde Bir Yıl (2)

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Yazımın iki hafta önceki ilk bölümünde Nâzım Hikmet Akademisi’nde geçen bir yılımı değerlendirmeye çalışmıştım. Devam etmeden, böyle bir akademiyi çok önemseyişimin iki temel nedenini açıklamak istiyorum.
Birinci neden, bir siyasi partinin, yani Türkiye Komünist Partisi’nin bünyesinde “Akademi” adı altında bir kuruluşa yer vermesinin hem büyük önem taşıması, hem de ülkemizde bir “ilk” olması. Sözünü ettiğim önem, TKP’nin böyle bir kurumu bünyesinde açmakla çok temel bir gerçeğe, bugüne kadar dünyada hiçbir ideolojinin cehalet temeli üzerinde inşa edilememiş olduğu gerçeğine çok güçlü bir atıfta bulunmuş olmasından kaynaklanıyor. Herhalde hatırlanacağı üzere, o görkemli Gezi Parkı Direnişi’nin en önemli “ilk”lerden biri de direnişin parklarında kitaplıklar kurmaktı. Kanımca bu olgu, “eylem”in bilgi temelinde ve rehberliğinde geliştirilmesinin onun başarısı bağlamında taşıdığı önemin -örneğin yetmişli yıllardan farklı olarakgençlik tarafından da kavrandığının çarpıcı göstergesiydi. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda, TKP’nin gelecekte Nâzım Hikmet Akademisi’nin arkasında daha da çok durması, sanata, kültüre ve eğitime verdiği önemin kamuoyunda daha da somutlaşmasını sağlayacaktır
Akademiyi önemseyişimin ikinci temel nedeni ise bu çatı altında öğrencilerin ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının büyük çoğunluğunda bulunmayan bir düşünce ve ifade özgürlüğü atmosferinde yaşamaları ve çalışabilmeleri. Yarım yüzyıldır Türkiye’de çeşitli üniversitelerde ders vermiş bir hoca olarak böyle bir özgürlüğün öğrencileri nerelere taşıyabildiğine tanıklık edebilmek, benim için başlı başına bir mutluluk kaynağı oldu.
Bu yıl, akademinin beşinci yılı; bu, aslında bir akademinin oluşturulması için uzun bir süre değil. Ama kısa bir süre de değil. Özellikle bir “yeniden yapılanma” ve geçmişin deneyimlerini topluca değerlendirme gereği ortaya çıktığında, çok uygun bir zaman.
Önümüzdeki akademik yıl başladığında, “Nâzım Hikmet Akademisi” adını büyük bir olasılıkla “Nâzım Hikmet Sanat Akademisi” şeklinde değiştirmiş olacak.Bu ad değişikliği, halen “Edebiyat”, “Tiyatro”, “Müzik” ve “Sinema”olmak üzere dört bölümden oluşan kurumun “Akademi” yapısının, başka deyişle bilimselliği temel alan bir kurum olma özelliğinin daha da kökleşmesini sağlayacak.
Yine önümüzdeki yıl, akademide bütün bölümlere ortak ve bir yıllık bir “Hazırlık Sınıfı” düşünülmekte. Bu hazırlık sınıfı, öğrencilerin olabildiğince ortak bir “birikim paydası”ndan yola çıkmalarını sağlayacak. Örneğin hazırlık sınıfı için öngörülen “Felsefeye Giriş”, “Mitoloji”, “Bir Dil Olarak Plastik Sanatlar” ve “Türkiye’nin Siyasi Tarihi” gibi dersler, öğrencilere bütün bölümler için gerekli bir ortak donanım temeli sağlayabilecek.
Özetlediğim bu yeniden yapılandırma girişimiyle, kurumun kısa sürede öncelikle “düşünen gençler” yetiştirebilmenin ayrıcalığına kavuşacağından, böylece de ülkemizde genç kuşaklara “nasıl düşünmeleri gerektiğini” öğretmek değil “hangi düşünceleri ezberlemeleri gerektiğini” öğretmek peşindeki kurumlara çeşitli bakımlardan fark atacağından kuşku duymuyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları