Kentsel Yıkım Projeleri…

12 Nisan 2013 Cuma

?Kentsel dönüşüm projesi? diye bir şey olmaz. Hele tarihsel mirasların taşıyıcısı olan eski kentler için, hiç olmaz.

 

?Bütünüyle başkalaşma? anlamına gelen ?dönüşüm?, bu tür kentler için ?yıkım? sözcüğü ile eşanlamlıdır. Dönüştürülen, yani bütünüyle başkalaştırılan kent, artık tarihsel-kültürel kimliğini yitirmiş, eski hali bağlamında yıkıma uğramış bir toplu yaşama mekânıdır. 

 

İstanbul?un bütün tarihsel ve kültürel kimlikleri açısından bugün sürüklendiği, temposu gittikçe artan yıkımın bugünkü siyasi iktidar ile başladığını söylemek, vahim bir bilgisizlikten kaynaklanan büyük bir haksızlık olur. Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet eksenleri üzerinde yükselen İstanbul, on yıllardır, yani çok uzun bir zamandan bu yana kimlik yitimine uğramaktadır. Bu kenti, doğası ve oluşma koşulları gereği, Batı?nın kentleşme kavramının epey dışında kaldığını göz önünde tutmaksızın çağdaşlaşma ve restore etme çabalarının neredeyse tümü, sonuçta amaçlanan olumlu değişikliklerin bir dönüşüm sürecinin eşiğine gelmesiyle noktalanmıştır.

 

Geçmiş ile bugün arasındaki tek fark, bu eşiğin çoktan aşılmış olmasıdır.

 

Ülkemizde, ticaret kökenli olmasından yola çıkılarak, ?burjuvazi? diye adlandırılan, gerçekte ise -büyüğü ve küçüğü ile- Batı?daki burjuva sınıfının bilgi birikimi ve kültürü ile hiçbir bağı bulunmayan, yani o birikimden ve kültürden bütünüyle nasipsiz, parasal anlamda önüne çıkan her fırsatı sömürmekten başka bir şey düşünmeyen ?paralı? kesim, İstanbul?a daha en baştan eşsiz bir rant cenneti gözüyle bakmıştır. 

 

Bugün söz konusu ?cennet?, o kesim için artık gerçekleşmek üzeredir.

Kadıköy-Köprü arasında yapılacak yirmi dakikalık bir vapur yolculuğu, iş dünyasının her biri İstanbul gibi tarih mirası ile yüklü bir kente karşı işlenmiş ayrı bir cinayet yerine geçen gökdelenleri aracılığıyla tarihten kalmış bütün siluetlerin nasıl yıkıldığını görmek için yeterlidir. 

 

Bu yıkım, 2002 yılında başlamadı. 2002?den bu yana değişen tek şey, bu ülkede aslında toplumbilimsel anlamda bir toplumsallaşmayı değil fakat köklü bir cemaatleşmeyi öngören bir siyasi iktidarın bu hedefine erişebilmek için gözü kara bir sermayeye bir kentin tarihi ve kültürü adına verdiği ödünleri giderek arttırması oldu.

 

Gelecekte, çoğunlukla uzun bir sürece yayılan bu yıkımlara karşı bu kentte yaşayan ve buralı olmakla gurur (!) duyan ?aydın?ların ne gibi eylemler ve tavırlar geliştirdiklerini araştıranlar, o kesimin kendini çok erken belli eden nedenler karşısında neredeyse hep sessiz kaldıkları, bunun yerine ancak süreçlerin sonuçları ortaya çıktığında kıyamet kopardıkları gibi çok tuhaf bir olgu ile karşılaşacaklar.

 

Oysa bu türden geç kalmış kıyametler, onlardan çok önce tarih ve kültür miraslarının düşmanları tarafından gerçekleştirilmiş kıyametler karşısında her zaman etkisiz kalmaya yargılıdır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları