Adnan Binyazar

Kral Oidipus

02 Nisan 2021 Cuma

İnsan, önce tanrısını yaratıp, aklını ona armağan ederek kurdu düzenini. Sophokles 25 yüzyıl önce kaleme aldığı dünya tiyatro tarihinin başyapıtı Kral Oidipus, Oidipus Kolonos’ta, Antigone adlarını taşıyan tragedya üçlüsünü sanki bu gerçeği insanlığa duyurmak için yazmış. 

Her çağda, mutsuzluğun belasına kara yazgılılar uğramıştır. Tanrı Apollo, biliciler yoluyla Thebai Kralı Laios’a, doğacak oğlunun, babasını öldüreceğini, annesiyle evleneceğini duyurur. Bunu öğrenen kral, bebeği doğar doğmaz alır, öldürmesi için bir çobana verir. 

İnsan, kraldır, acıma nedir bilmez; çobandır, yüreği acıma duygusuyla çarpar. Bebeğin ayaklarının soğuktan şiştiğini gören çoban, ona “şiş ayaklı” anlamına gelen Oidipus adını vermekle kalmaz, artık oğlu gibi bakar.      

YAZGI   

Olimpos Dağı’nın temiz havasını soluyup, sütle yoğurtla beslenen Oidipus büyüyünce yiğit bir delikanlı olur. Gün gelir, merak ettiği Thebai’ye gitmek üzere yola çıkar. Yazgı, ondan kaçanın ardına düşermiş, Oidipus, kente girerken üç yol ağzında tartıştığı yaşlıyı öldürür; ölen, babası Kral Laios’tur. 

Kente yeni kral seçilecek. Sınavı Sfenks yapacaktır. “Sabah dört, öğle iki, akşam üç ayaklı yaratık kimdir” sorusunu yanıtlayan Thebai’ye kral olacaktır. Oidipus, yanıtı yapıştırır: “İnsan emeklerken dört, yetişkinliğinde iki, yaşlanınca bastonla yürüdüğünden üç ayaklıdır!”

Yeni kral, kraliçeyle evlenmek zorundadır. Evlendiğinin oğlu olduğunu öğrenen kraliçe kendini asar. Oidipus da annesinin etekliğindeki altın iğneleri gözlerine batırarak kör olur.   

EVRİM 

Evrim, yalnızca değişime yol açmaz, beynin algısını da geliştirir. Bu bağlamda yazgı kurbanı Oidipus’u çağıyla baş başa bırakıp bizim yakaya geçelim. Önasya ülkelerinde öteden beri halk arasında anlatılan, 16. yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut öykülerindeki bir olay, yazgıyı bir yana atarak evrimleşmeye inandırıcı bir örnek olmuştur.   

Dede Korkut Kitabı’nın ilk öyküsü “Boğaç Han” boyunda, şölende oğlu olanın ak, oğlu kızı olanın kızıl çadıra oturtulduğu, oğlu kızı olmayan Dirse Han’a ise kara çadırın gösterildiği yazılıdır. Dışlandığına üzülen Dirse Han, talihine küsmez, “başının bahtı, evinin tahtı” saydığı hatununa “Senden midir benden midir, Ulu Tanrı bize neden bir oğul vermez” diye sorar.  

İnsanın sorup soruşturarak düşüncesini geliştirme bilincine erişinin inandırıcı kanıtıdır bu!   

SALGIN

Uygarlık tarihinde, yaşamı haram eden ölümcül salgın olayları epeyce yer tutar. 21. yüzyılın başlarında bütün dünyaya yayılan korona salgını, çağımızda bin yıllar öncesinin kralı Oidipus’un yazgısını yaşatıyor insanlığa. 

Korona salgınında toprağa gömülenlerin, yakılarak “külü göğe savrulanlar”ın sayısı on milyonları buldu. Başkalaşıma uğrayarak ölüm makinesine dönen korona, neredeyse milyonlara milyonlar katacak.  

Bu öldürücü salgının aile dağılmalarına yol açtığını bilmelerine karşın, en basit kurala uymadan düğünlerde halay çekmeler, kongrelerde binleri aralık koymadan bir araya getirmeler, askere uğurlamalardaki kucaklaşmalar nasıl önlenecek? 

Yalnız korona salgını mı; bir günde onlarca kadının canına kıyıldığı, kocanın karısını, babanın çocuğunu, çocuğun babasını, oğlun anasını, ananın oğlunu öldürüp cesedini yaktığı, gençlerin sevgilileri genç kızları parçalayıp bavullara tıktığı nerede görülmüş...  

Bunda kayırmacılığın, gençler arasındaki işsizliğin, pahalılığın, kadına uygulanan şiddetin görmezden gelinmesinin, ailelerine karşı görevlerini yapamayınca çözümü canına kıymakta bulan yeni evlilerin etkisi de yok mu?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçkin eğitimciler! 17 Mayıs 2024
Atatürk Aydınlanması 3 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları